Takip Edin

Sektörel Gündem

2035 yılında hedef 5 gigavatlık deniz üstü RES

Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği (DÜRED) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Durak, Türkiye’de açık deniz rüzgar enerji potansiyelinin Dünya Bankası’nın raporuna göre 75 gigavat olduğunu kaydetti.

Yayınlanma tarihi

-

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ilk deniz üstü rüzgar enerjisi santrali (Deniz üstü RES) için yenilenebilir enerji alanlarını Bandırma, Bozcaada, Gelibolu ve Karabiga olarak belirledi.

Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği (DÜRED) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Durak, konuylu ilgili DÜNYA’ya konuştu. Durak, deniz üstü rüzgar elektrik santrallerinin kara üstü türbinlerine göre ilk kurulum maliyeti açısından dezavantajlı olduğunu belirterek, “Buna rağmen denizde rüzgar şiddeti karaya oranla çok daha fazla ve sürekli olabilmesi açısından uzun vadede yüksek kar getiren bir yatırım olma özelliği taşıyor” dedi.

Türkiye’nin enerji ihtiyacının üçte ikisinden fazlasını ithalat yoluyla karşıladığını, arz güvenliğinin sağlanması için bütün yerli ve milli kaynakların kullanılmasının şart olduğunu anlatan Durak, “Deniz üstü RES potansiyelimiz düşünüldüğünde gerek enerji kaynak çeşitliliği ve gerekse de yenilenebilir kaynak olduğundan dolayı kullanılması elzemdir. Ayrıca ülkemizin deniz üstü yapılar konusunda ilerlemesi için bu tip deniz üstü yapılar konusunda deneyime ihtiyaç vardır” diye konuştu.

En yüksek potansiyel Ege Bölgesi’nde

Türkiye’de açık deniz rüzgâr enerjisi potansiyelinin en fazla olduğu bölgenin Ege Bölgesi’nin kuzeybatısında kalan alanlar olduğunu anımsatan Durak, teknik olarak bu bölgenin 6 gigavat sabit, 19 gigavat ise yüzer olmak üzere toplam 25 gigavat’lık potansiyeli bulunduğunu bildirdi.

Reklam

Ege Bölgesi’ni Marmara ve Karadeniz bölgelerinin takip ettiğine dikkat çeken Durak, batı ve güney kısımlardaki tüm potansiyel sahalarla birlikte Türkiye’nin toplam açık deniz rüzgâr potansiyelinin 50 metreden daha az derinlikte 18 gigavat sabit, 50-1.000 metre derinlikte de 57 gigavat olmak üzere toplamda yaklaşık 75 gigavata ulaştığını bildirdi.

Rüzgâr ve güneş enerjisinin payları yükseltilecek

Ülkemizde 2018’de profesyonelce tasarlanmış bir deniz üstü RES ihalesi düzenlendiğini, şartnameyi alan çok sayıda firma olmasına rağmen ihaleye katılımın olmadığını aktaran Durak, bunun sebeplerine bakılması ve deniz üstü RES projelerini hayata geçirmek için çalışmalar yürütülmesi gerektiğine dikkat çekti.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca Aralık 2022’de Türkiye Ulusal Enerji Planı’nın açıklandığını hatırlatan Durak, çalışmada Türkiye’nin elektrik sisteminde mevcut durumda sahip olduğu ve önümüzdeki dönemde sahip olabileceği imkânlar ve yenilenebilir enerji potansiyeli göz önüne alındığında rüzgâr ve güneş enerji kaynaklarının toplam elektrik üretimi içindeki paylarının yükseltilmesinin planlandığını bildirdi.

Durak, bu kapsamda 2035’te kaynaklar bazında; deniz üstü rüzgar enerjisi kurulu gücünün 5 gigavata, kara üstü rüzgar enerjisi kurulu gücünün 24,6 gigavata, güneş enerjisi kurulu gücünün 52,9 gigavata, hidroelektrik enerji kurulu gücünün 35,1 gigavata, jeotermal ve biyokütle kurulu gücünün 5,1 gigavata ve nükleer enerji kurulu gücünün 7,2 gigavata ulaşmasının planlandığını bildirdi.

Reklam

“Denizin üstünden de faydalanacağız”

Deniz üstü RES projelerine enerji arz güvenliğe katkısının yanında stratejik olarak da baktıklarına vurgu yapan Durak, karasal RES projelerinin Türkiye’nin boşta duran dağları ve yerleşime uzak olan bölgelerini ekonomiye kazandırdığını, aynı sürecin denizler için de işleyeceğini dile getirdi.

Durak şöyle devam etti: “Artık sadece denizlerimizin altından değil üstünden de faydalanma olanağı mümkün olacaktır. Bu projelerde kullanılacak ekipman, montaj, nakliye, mühendislik gibi proje bileşenlerinin mümkün mertebe ülkemiz kaynak ve insan gücü tarafından sağlanması yoluyla, diğer ülkelere bilgi birikimi ve iş gücü ihraç edebiliriz.

Hali hazırda bunu gerçekleştirebilecek deniz ve enerji sektörü bileşenleri ülkemizde mevcuttur. Ülkemizde deniz üstü RES’lere sadece proje olarak bakılmamalı, elektrik üretiminin yanında denizlerimiz için stratejik öneme haizdir. Mühendislik hizmetleri, elektromekanik ekipman üretimi, gemi üretimi mümkün mertebe ülkemizde yapılmalıdır. Üniversiteler ve yerel uzmanlarla çalışılmalı ve kadın istihdamı planlanmalıdır.

Yeşil hidrojen üretilebilir

Reklam

Ülkemizde, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) aracılığıyla deniz üstü tesislerde taban fiyatın 6,75 dolarcent/kWh, YEKDEM tavan fiyatın 8,25 dolar-cent/ kWh ve YEKDEM fiyat uygulama süresinin de 10 yıl olduğunu, bu tesisler için yerli katkı fiyatı uygulama süresinin de 5 yıl olarak belirlendiğini ifade eden Durak, deniz üstü RES’lerle, sera gazı emisyonu olmadan “yeşil hidrojen” üretilebileceğini, bu sebeple bu projelerin talebi karşılamak için gelecekte yeşil hidrojen üretim merkezleri olma potansiyeline de sahip olduğunu sözlerine ekledi.

Avrupa’nın hedefi 160 gigavat

Murat Durak, Ocak 2023 itibarıyla dünyada kullanılan RES kapasitenin 70 gigavat olduğunu ifade ederek, Avrupa ülkelerinin 2030 projeksiyonlarının 160 gigavat, İngiltere’nin 30 gigavat, ABD’nin 70 gigavat, Çin’in ise 100 gigavata çıkarmayı hedeflediklerini bildirdi.

Devamını oku
Reklam
Yorum Yaz

Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sektörel Gündem

Çağan: AB’nin sınırda karbon düzenlemesine odaklanmalıyız

Türk kimya sektörünün Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na odaklanması gerektiğini söyleyen AKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Saadettin Çağan, bu düzenlemenin ihracatçıya maliyetinin yıllık 1,8 milyar eurodan fazla olduğunu söyledi.

Yayınlanma tarihi

-

Akdeniz Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (AKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Saadettin Çağan, üretim yelpazesinde ağırlıklı olarak petrokimya, sabun, deterjan, gübre, ilaç, boya, vernik, sentetik elyaf ve soda gibi kimyasal hammadde ve tüketim ürünleri bulunan Türk kimya sektörünün, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve yeşil dönüşüme uyum kapsamında 1 Ekim 2023 itibarıyla geçiş dönemi başlayacak Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na (SKDM) odaklanması gerektiğini söyledi.

Düzenlemenin geçiş döneminde Avrupa Birliği’nin (AB) tedarikçilerini herhangi bir mali yükümlülük altına sokmayacağını ve sadece SKDM’ye tabi ürünlerde gömülü emisyonların raporlanacağını belirten Saadettin Çağan, 1 Ocak 2026’dan itibaren tam olarak yürürlüğe girecek mekanizmanın Türk ihracatçılar için yıllık maliyetinin 1,8 milyar euroyu aşmasının öngörüldüğünü kaydetti.

Çağan, “Avrupa Yeşil Mutabakatında kimya sektörü özelinde yeşil ve dijital dönüşüm temelli sürdürülebilir kimyasal üretimi, tüketici ürünlerinde bulunan zararlı kimyasal maddelerin yasaklanması, riskleri değerlendirirken kimyasalların kokteyl etkisinin hesabı, üretim sürecindeki risk değerlendirmesinin daha şeffaf yapılması, erfloroalkil ve polifloroalkil maddelerinin kademeli şekilde kaldırılması, geri dönüştürülmüş plastiği teşvik için ambalajla ilgili yeni kurallar konulması, tüketici ürünlerinde mikroplastiklerin kullanımının kısıtlanması ve biyolojik bazlı, biyoçözünür plastiklere düzenleme getirilmesi konuları öne çıkıyor.

Dolayısıyla geçen yıl Türk kimya sektörünün 33,5 milyar dolarlık ihracatının 13,9 milyar dolarlık bölümünü oluşturan AB pazarında büyük emeklerle elde ettiği kazanımları koruyabilmesi için ev ödevlerini eksiksiz yerine getirmesi gerekiyor” diye konuştu.

”Yeşil dönüşüm için acil projelere ihtiyaç var”

Reklam

Yeşil Dönüşüm açısından finansmana erişimin en önemli konu olarak önlerinde durduğunu ifade eden Başkan Çağan, bu süreçte ihracatçıların yeşil finansman olanaklarından azami ölçüde faydalanmalarını sağlamak amacıyla fon kaynaklarına erişimi kolaylaştıracak projelerin ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirdi.

319,1 milyon dolar ihracat

AKMİB’in ihracat performansını değerlendiren Saadettin Çağan, söz konusu dönemde 319,1 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdiklerini söyledi. İhracatı ürün gruplarına göre ele alan Çağan, “Temmuz ayında Birliğimiz mineral yakıtlar ve mineral yağlarda 212,2 milyon dolar, plastikler ve mamullerinde 42,3 milyon dolar, anorganik kimyasallarda 25,1 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi. Bu üç ürün grubu ihracatımızın yüzde 88,1’ini oluşturdu.” diye konuştu.

Devamını oku

Sektörel Gündem

Gelir düşerken, ‘dip göründü mü’ tartışması başladı

Havayolları özellikle yolcu talebindeki artışı gelire dönüştürmek için uluslararası uçuşlara hız verirken, hava kargo gelirleri düşmeye devam ediyor. Hava kargoda olumluya dönüş beklentisi 2023’ün ikinci yarısına ertelenmiş durumda.

Yayınlanma tarihi

-

Havacılık uzmanları şubat 2022’den bu yana olumsuz bir tablo sergileyen hava kargonun Haziran 2023’te dibi gördüğünü ve bundan sonrası için iyimser senaryoların yazılabileceği yönünde görüş açıklamaya başladılar. ABD’nin en büyük üç hava yolu şirketinin ilk yarıda kargo gelirleri geçen yılın aynı döneminde yüzde 40’a varan düşüş gösterdi.

Dünya çapındaki hava kargo oranlarını izleyen Baltık Hava Taşımacılığı Endeksi, bir yıl öncesine göre yüzde 47 düştü. Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği-IATA Kargo ton-kilometre (CTK) cinsinden ölçülen küresel talebin 2023 ilk yarıda 2022’nin Ocak-Haziran dönemine kıyasla yüzde 8,1 düştüğünü, uluslararası operasyonlarda bu düşüşün yüzde 8,7 olduğunu açıkladı. 2023’ün ilk yarısında, Delta’nın kargo işi, 2022’nin ilk yarısındaki 561 milyon dolardan 381 milyon dolara indi.

ABD hava kargo piyasasında en büyük paya sahip olan United’ın kargo geliri, taşıyıcının yılbaşından bugüne kadarki 25,6 milyar dolarlık geliri içinde yüzde 3’ünden daha az bir orana düştü. Küresel taşımacılık şirketi UPS’in ikinci çeyrekte konsolide gelirleri yıllık bazda yüzde 10 azalışla 22.1 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Yüzde 40’dan yüzde 18’e düştü

Dünyanın ve Avrupa bölgesinin taşımacılık devi DHL Group da ilk yarıda hava kargo hacimlerinin yüzde 13 azaldığını ve kargo gelirlerinin de yüzde 46.8 düşüşle 1 .48 milyar euro olarak gerçekleştiğini açıkladı. Lufthansa Group ise kargo cephesinde pazar payı aldığını ve ikinci çeyrekte kapasitenin yüzde 8.8 arttığını duyurdu.

Reklam

Gelir tarafında ise Lufthansa Cargo’nun toplm gelirleri geçen yıl 1.3 milyar euro iken bu yıl ikinci çeyrekte bu rakam yüzde 43 azalarak 712 milyon euroya düştü. Havacılık sektörü kargoda 2021 yılında 210 milyar doların üzerinde gelir üreterek rekor kırmıştı. Hava kargonun toplam sektör gelirindeki payı, 2021’deki yüzde 40’lık yüksek seviyeden 2023’te yüzde 18’e kadar geriledi. Bu azalışa karşın hava kargonun payı pandemi öncesi dönem ortalamasının hâlâ yaklaşık yaklaşık yüzde 10-12 üzerinde bulunuyor.

Devamını oku

Sektörel Gündem

“Süt üretiminin düşmesinin nedeni ineklerin kesilmesi ve maliyetler”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2023 haziran ayına ilişkin süt ve süt ürünleri üretimi ile ilgili açıkladığı verilere göre; haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre içme sütü üretiminde yüzde 11,2 azalış kaydedildi.

Yayınlanma tarihi

-

Müjde Demir

TÜİK verilerini değerlendiren Akdeniz Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği (ASHİB) Yönetim Kurulu Üyesi Cemal Torun, sütteki azalmanın nedeninin mevsimsel ve geçici olduğunu, süt ve süt ürünleri üretiminde görülen artış ve azalışların tüketimden kaynaklandığını ve alım gücünün süt ürünleri haricindeki diğer proteinlere kaymasından dolayı olduğunu söyledi.

Torun, “Üretim tüketime göre belirlendiği için ne kadar tüketiliyorsa o oranda üretim yapılıyor. Süt ve süt ürünleri depolarda stoklanamadığı için tüketildiği kadar üretim yapılmaktadır” dedi. Mersin Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı Nuri Demirbaş ise süt ve süt ürünlerinde yaşanan düşüşün Mersin’de daha fazla görüldüğüne dikkat çekerek, damızlık ineklerin kesilmesi sebebiyle üretimde düşüş yaşandığını kaydetti.

Süt üretiminde girdi maliyetlerinin düşürülmesi gerektiğini, mazota gelen zamların nakliyeyi de etkilediğine değinen Demirbaş, “Hammadde üretimi, lojistik ve enerji konusunda üreticiye uygun şartlarda destek verilmesi gerekiyor” diye belirtti. Süt ve süt ürünleri üretiminde yaklaşık yüzde 35 oranında bir düşüş yaşandığını belirten Atilla Hayvancılık Sahibi Yılmaz Atilla da bu düşüşlerin sebebinin piyasada sütün değerinin altında alınmasından kaynaklandığını söyledi.

Atilla, “Yetkili Bakanlık bu yönde doğru bir uygulama kararı alarak ürünün değerinde alım gerçekleştirirse işletme zarar etmez. İnsanlar üretime ağırlık verebilir. Fakat üretici maliyetin altında ürününü sattığı zaman anaç ve damızlık hayvanlarını kesime göndermek zorunda kalıyor” dedi.

Reklam
Devamını oku
Reklam hba.com.tr
Reklam hba.com.tr
Bumerang - Yazarkafe

Trend olan