Sektörel Gündem
Dalga boyu yükselecek sonrası ‘güven’e bağlı
Prof. Erinç Yeldan, ekonomide yoğun sisli ortamın seçim sonrasında kısa vadede sert dalgalanmalara dönüşeceğini, kur ve faizde sert çıkış ve geri çekilmeler yaşanacağını öngörüyor. “Burada sürecin müdahale olmadan ince ayarlarla yönetilmesi önemli” diyen Prof. Yeldan, tüm kurumların bağımsız ama denetlenir olacağına dair güvenin piyasanın dengesini bulmasında kilit olduğu görüşünde.

Özlem ERMİŞ BEYHAN
Türkiye ekonomisi önemli bir belirsizlik sürecinden geçiyor. Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Erinç Yeldan bu ortamı “ağır bir sis” olarak yorumluyor ve ona göre sisin ötesini görebilmek için bugün kamu kurumlarındaki ‘talimat’ düzeninin yarattığı kilidin çözülmesi gerekiyor. Tüm kurumların bağımsız ama denetlenir olması… Yeldan, umutlu tarafta ancak ona göre ekonomide umudun gerçeğe dönüşebilmesi böyle bir yapının kurulacağına dair güvenin yerleşmesi ile mümkün.
Türkiye önemli bir belirsizlik içinde. Bu belirsizliğin seçime kadar ülke ekonomisine ek bir tahribat yaratmaması için çok kısa vadede ne yapılmalı size göre?
Evet büyük bir belirsizlik var. Bu belirsizliğin ardında da kamu bürokrasisinin, düzenleyici, denetleyici ve bilgi sağlayıcı kurumların artık çalışamama durumu var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki çalışma biçimi denetlemeyi, şeffaflığı ortadan kaldırıcı düzenlemelerle döşendi. Kamu İhale Yasası 100’den fazla kez değiştirildi. Sayıştay, Yargıtay gibi üst denetleyici kurumların görevlerini yapmaları zorlaştırıldı.
Bu yapıya adım adım geldik. Deprem felaketinde de en acı şekilde de gördük ki, artık tüm karar alıcıların ilk cümlesi “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” diye başlıyor. Bunun karşılığında devlet mekanizmasının çalışmadığıdır. En üst düzeydeki bürokratlar karar almaktan, yaratıcı olmaktan, göze batmaktan kaçınıyor. Alt kademedeki uzmanlar ki çoğu öğrencilerimiz, Türkiye’nin en iyi okullarında yetişmiş uzmanlar, ‘aman amirimin gözüne batarım’ endişesi ile çalışıyorlar.
Değişim netleştirilmeli
Sistem kilitlenmiş durumda diyorsunuz…
Evet, sistem bu yüzden kilitlenmiş durumda. Liyakat sorunun da ötesinde sistem çalışmamayı, göze batmamayı gerektirerek günü geçirme, işler yürüyormuş gibi olsun şeklinde bir anlayışa sürüklendi. Seçim gibi önemli bir viraja girilince tamamen bir atalete dönüştü. “Seçime kadar yapılabilecek olan ne?” diye baktığınızda bir iktisat siyasası geliştirilecek ortam kalmamış durumda.
Söylenenler yankı odası gibi yankılanmaktan öteye gidemiyor. Bu belirsizliği ortadan kaldıracak şey, YÖK; BDDK, RTÜK, TMSF gibi tüm kurumların görevlerini layıkıyla yapacakları bir kadro değişikliğine gidileceğini ve yeni gelecek ekibin net biçimde açıklanması olabilir. Ya da “Merkez Bankası Başkanı zamanı gelene kadar görevinde kalacaktır” şeklinde bir açıklama da yapılabilir.
Kurumların bağımsız şekilde çalışacağı bir yapıya doğru değişimin olacağını belirtip bunu şimdiden net biçimde açıklamak gerek. “Kitleleri heyecanlandıracak” vaatlerde elbette bulunulacak ama kurumların demokratik düzenleme içinde bağımsız ve denetlenebilir bir yapıya kavuşturulacağını garantilemek, bu konuda ikna edici olmak gerekiyor.
Böyle zamanları uluslar arası spekülatörler de çok sever. Çeşitli söylentiler piyasada dolaşmaya başladı. Türkiye’nin kaynaklarını bu spekülatörlere de yem etmemek için seçim sonrası ilk dönemde hangi adımlar atılabilir?
Kesinlikle. Bu sisli havayı bertaraf edecek adımların atılması önemli. Ekonominin para kredi ve finansal sisteminin dengeye kavuşturulması, faizde, kurda ve fiyatlarda dengeyi oluşturacak hareketlerin önünün açılması gerekiyor. Kuru tutmak için farklı mekanizmalar devreye alındı.
Bankaların kredi açmaya zorlanması, belirli alanlarda döviz mevduatı toplamaması, bilançolarını makyajlayarak idare etmesi üzerine yazılı olmayan ancak endişe yaratan bir dizi müdahale var. Bütün dünyada kriz dönemlerinde bu dengeleme, aşırı dengeleme git gelleri şeklinde olur. Bizde de en büyük maliyeti bu olacaktır. Piyasa dengesini bulmaya çalışacak. Kurda faizde sert çıkışlar ve sonra geri gelişler olacak.
Dalgalı dönem 1 ayı bulabilir
Dalga boyu geniş olacak yani…
Evet, dalga boyunun geniş olacağını ve piyasanın kendi dengesine kavuşmasının zaman alacağını ve bunun önüne müdahalelerle set çekilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu elbette maliyetli olacak, baskılanmış ekonomi, bu sis ortadan kaldırılacak. Bunun kendi kendine olmayacağı açık.
Belki bir aya kadar sürecek, bu verilecek tepkilere bağlı, döviz kurunda yukarı, sonra aşağı, piyasa faizinde yukarı, sonra aşağı giden bir yapı göreceğiz. Karar alma mekanizmaları üzerindeki baskı kaldırılır ve sistem çalışır hale gelirse hem döviz kurunda hem faizde, enflasyon beklentilerinin kırılmasıyla ülke risk algısının, yani CDS’lerin geri geldiğini göreceğiz.
Spekülatif balonlaşmanın yakın izleyicisi olmalı
Türkiye’de enflasyonun bu kadar yüksek olmasına yol açacak bir gelişme yok şu anda; enerji fiyatları düşüyor, kurda büyük bir artış yok. Ancak beklenti enflasyonu ile nasıl olsa artar denilerek fiyatlar adım adım şişmeye devam ediyor…
Enflasyon, ekonomi içindeki tıkanıkların, darboğazların, işgücü piyasasındaki dengesizliklerin, reel ekonomideki belirsizlik ve dengesizliklerin bir sonucudur.
İnsanların ateşinin çıkması gibi…
Evet kesinlikle ve burada güvenin sağlanması bir papağan gibi sloganların tekrarlanması ile olmuyor. Burada neoliberal kökenli Ortodoks iktisat siyasasını benimseyenlerin “Merkez Bankası’nın görevi sadece ve sadece fiyat istikrarıdır” söylemini doğru bulmadığımı da söylemeliyim.
Hayır, bunun yeterli olmadığını 2009 krizinden beri görüyoruz. Merkez Bankası, fiyat istikrarının yanı sıra finansal sistemdeki gerilimlerin, köpükleşmenin, spekülatif balonlaşmanın yakın izleyicisi olmalı. Yakındam bakarsak aslında1994 krizi sonrası son derece başarılı bir Türkiye Merkez Bankacılığı olarak görmekteyiz.. 90’larda enflasyonun önemli nedenlerinden biri kamu maliyesi üzerindeki çok yüklü faiz yükü idi.
Türkiye yüzde 70 enflasyon yaşarken dahi kurda aşırı bir değerlenme olmadı, bu sayede yüksek bir cari açık vermedik. Ta 2001 krizine kadar. Merkez Bankası dengeyi tutabildi. Ancak 2001 krizinden sonra bu yapılamadı. Fiyat istikrarını fetiş haline getirip sadece faizleri kullanarak enflasyonu düşürmek güdük bir politika oluyor.
Peki ne yapmalı?
Bir finansal işlem vergisi ile sıcak para akımlarının dalga boyunu körükleyecek işlemleri engellemek gerekli. Döviz kuru üzerine nominal olarak bir hedefle değil, bu dalgalanmanın sağlıklı ve doğal olarak görülüp güven verici, müdahale olmadan ancak şeffaf bir Merkez Bankası karar alma mekanizması ile sorunun kontrol altına alınabileceğini düşünüyorum.
Uzun vadede yatırımların Ankara’nın doğusuna kaydırılması, bir servet vergisinin kurgulanması, kamu-özel işbirliği denilen, bir rant transferi mekanizması haline getirilen yapının uluslar arası tahkime gitmesi pahasına kamulaştırılması, bunun ücretlendirilmesinin hakkaniyet ve iktisadi prensiplere uygun olarak yeniden düzenlenmesi gibi adımlar atılmalı.
Bir de şunu eklememe izin verin, kısa vadede yapılması gereken bir önemli şey de verilerin güvenilirliği. Ulusal hesaplar, kamu maliyesi, rezervler, enflasyona dair veriler… Doğru, tutarlı veriye ve bilgiye ihtiyaç var. Ekonomideki belirsizlikleri körükleyen ana unsurlardan biri de bu; enflasyon gibi temel bir veride bile anlaşamıyor olmamız…
Resesyon riski varken Türkiye için %10-12 bandında enflasyon olağan kabul edilmeli
Şimdilerde enflasyonu düşürürken resesyona düşme riski dünyanın gündeminde. Türkiye’nin durgunluğa girme lüksü hiç yok. Burada ne yapılmalı?
Dünya ekonomisinde Asya krizi sonrası 2000-2009 arasında genişleyici bir politika uygulandı ve bu herkesin zihninde tekrarlanabilecek tatlı bir anı olarak kaldı. O dönemin ana özelliği kabaca özetlersem Çin ve Güney Asya’nın üretim üssü olarak, tüketim mallarının üreticisi halinde, ucuz iş gücünün acımasızca sömürüldüğü bir ortamda küresel bir meta zincirinin oluşmasıydı. ABD cari açık veriyor, dolar basıyor, likidite bolluğu ile Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu sıcak paradan nemalanıyordu.
2009 krizi ile bu yapay sistem çöktü ve 2010’dan itibaren “uzun durgunluk” denilen bir döneme girdi dünya ekonomisi. Sanayi 4.0 gibi söylemlerle karamsarlığın önüne geçilmeye çalışıldı ve ABD bu durgunluğu aşmaya çalışırken korona ve Ukrayna savaşı sonrası dünya resesyon ile yüzleşmeye başladı. Buradan geleceğe bakarsak yeşil ekonomi ile fosil yakıtlara dayalı ithalata bağımlı sistemden vazgeçileceğine dair umutlar önemli.
Sadece enflasyonu düşüreceğiz diye ekonomileri boğmaktan kaçınmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Yeni dönemde daha yüksek bir enflasyona razı olmak; global olarak yüzde 5-8 bandının, Türkiye için yüzde 10-12 bandının kabul edilir olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun altına inilmesi için yapılması gerekenlerin çok daraltıcı olacağı görüşündeyim.
Kısa vadeli sıcak paraya karşı Finansal İşlem Vergisi getirilmeli
CDS risk primimiz 550’ler seviyesinde şu anda…
Evet, yurtdışından dolar bazında yüzde 10.5 ile borçlanabiliyoruz. Çok yüksek bir risk primi yükümüz var. Bunun geriletilmesi çok önemli bir gösterge olacaktır. Türkiye’nin dağınık, riskli, spekülatif bir cennet değil, kuralları ile işleyen bir sistemi olduğunu ortaya koyması gerekiyor.
Bunu kısa vadede ortaya koyabilirsek, bunun yanında ek vergilendirme mekanizmaları kurgulanabilir. Ben Finansal İşlem Vergisi’nin kurgulanmasından yanayım. Yurtdışına çıkmış sıcak paranın sizin de dediğiniz gibi spekülatif amaçlı vurguna dönüşmemesi için, kısa vadeli sıcak para vergilendirilebilir. Hatta vergilendirilmelidir.
Döviz kurundaki dalgalanmayı tetikleyecek sıcak para girişlerini denetleyecek vergileme yöntemlerini kullanmak gerekiyor. Piyasa kendi dengesini ararken Merkez Bankası bunu seyretsin değil, aktif olarak buna mini ayar, ama tehdit, yasada olmayan müdahaleler ile değil, piyasa aletlerini kullanarak yönlendirmesi şeklinde tasarlanmalı.
KKM’ye yaklaşım bir intikam vesilesi olmamalı
KKM ile ilgili atılacak adımların etkisi ne olur size göre?
KKM ile ilgili yaklaşım bir intikam vesilesi olmamalı. KKM özü itibarıyla yanlıştı, yanlışlığın özünü hatırlayıp o öze müdahale etmek lazım. Döviz kurunu bir yatırım unsuru olmaktan çıkaracak önlemler BBDK, Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından bir bütünlük içinde birleşmesiyle olur. Faiz kararının siyasallaştırılmaktan çıkıp, finansal istikrarın ve fiyat istikrarının sağlanması için kullanılması gerekir.
Şok müdahale doğru değil
“Kısa vadede pozitif reel faize geçilmesi doğru olmaz. Bir şok müdahalesi doğru değil. Doğru iktisadi hamlelerle, ileriye yönelik projeksiyonların net biçimde paylaşıldığı noktada piyasayı yönlendirerek, sinyal etkisi ile enflasyonla mücadele mümkün olacaktır.”
Sektörel Gündem
SAHİMDER İş- Mak Fest 2025 Sakarya’da Kapılarını Açtı

15 – 18 mayıs tarihleri arasında kapıları açık olacak olan SAHİMDER İş- Mak Fest 2025, Serdivan AVM karşında eşsiz bir törenle başladı. Sektörün önde gelen markalarını bir araya getirdi.
Sakarya Hafriyatçılar ve İs Makinaları Derneği (SAHİMDER) öncülüğünde hayata geçirilen İş – Mak Fest 2025, sektörde önemli bir adım atarak ağır iş makineleri dünyasını Sakarya’da bir araya getirdi. Sanayi ve teknoloji alanında dikkat çeken etkinlik, büyük bir katlımla başladı. Açılışta, Serdivan ve Erenler Belediye başkanları ile sivil toplum temsilcileri hazır bulundu. Katılımcılar, festivalin şehir ve ülke ekonomisi açısından taşıdığı öneme vurgu yaptı. Vinçlerden ekskavatörlere, kaldırma sistemlerinden inovatif platform çözümlerine kadar birçok ürünün sergilendiği alanda ziyaretçiler, sektörel gelişmeleri yakından takip etme fırsatı yakaladı.
Açılış Hep Birlikte Yapıldı
Etkinliğin açılış kurdelesi; Serdivan Belediye Başkanı Osman Çelik, Erenler Belediye Başkanı Şenol Dinç, 15 Temmuz Milli irade Derneği Genel Başkan Vekili Yunus Özçelik, SAHİMDER Başkanı Can Akova, SAHİMDER yöneticileri ve katılımcı firma temsilcileri tarafınca birlikte kesildi. İş makineleri dünyasının kalbi bu hafta Sakarya’da atıyor. Ekskavatörlerden vinç sistemlerine, platform çözümlerinden kaldırma ve taşıma ekipmanlarına kadar çok sayıda ürün, etkinlik alanında ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor. Katılımcılar, firmaların sahada sergilediği ürünleri yakından inceleme ve avantajlı tanıtım kampanyalarından faydalanma şansı yakalıyor.
SAHİMDER Başkanı Can Akova “Hedefimiz, Bu Organizasyonu Geleneksel Hale Getirmek ve Her Yıl Daha Da Büyütmek. ” Açılışta konuşan SAHİMDER Başkanı Can Akova, “Bu yıl Sakarya’da sektörel anlamda önemli bir adım attık. Türkiye’nin dört bir yanından iş makinaları temsilcilerini bir araya getirdik. Hedefimiz, bu organizasyonu geleneksel hale getirmek ve her yıl daha da büyütmek.
Destek veren tüm kurumlara ve firmalara teşekkür ediyorum” dedi.
İş-Mak Fest 2025, 15-18 Mayıs tarihleri arasında her gün 10.00-19.00 saatlerinde ziyarete açık olacak.
Sektörel Gündem
Manliftlerde Lityum Akü Dönemi: Avantajlar ve Dezavantajlar

Günümüzde inşaat, bakım ve lojistik sektörlerinde yaygın olarak kullanılan personel yükseltici platformlar (makaslı platformlar, eklemli platformlar, dikey platformlar vb.), teknolojik gelişmelerle birlikte daha verimli ve sürdürülebilir hale geliyor. Bu dönüşümün en önemli parçalarından biri ise lityum iyon (Li-ion) akü teknolojisi.
Geleneksel kurşun-asit akülere kıyasla daha uzun ömürlü, hızlı şarj olabilen ve bakım gerektirmeyen lityum aküler, birçok platform üreticisi tarafından tercih edilmeye başlandı. Sektörde bu teknolojiyi benimseyen firmalar arasında Trojan Battery ve Anko Enerji gibi önemli üreticiler yer alıyor. Özellikle Anko Enerji, manlift sistemleri için lityum akü dönüşüm ve enerji çözümleri sunarak işletmelere verimlilik ve maliyet avantajı sağlıyor.
Ancak lityum akülerin avantajları kadar, dikkate alınması gereken bazı dezavantajları da bulunuyor. İşte personel yükseltici platformlarda lityum akü kullanımının öne çıkan artıları ve eksileri:
Lityum Akülerin Avantajları
1. Daha Uzun Ömür
Lityum aküler, kurşun-asit akülere kıyasla 3 ila 5 kat daha uzun ömürlüdür. Ortalama 2.000 ila 5.000 şarj döngüsü sunarak, işletmeler için daha az değiştirme maliyeti anlamına gelir.
2. Daha Hızlı Şarj Süreleri
Lityum aküler, geleneksel akülere kıyasla çok daha kısa sürede şarj olur. Bu özellik, platformların daha kısa sürede kullanıma hazır hale gelmesini sağlayarak iş verimliliğini artırır.
3. Kısa Süreli Şarj İmkanı
Kurşun-asit aküler, tam şarj olmadan kullanıldığında ömürlerini kısaltabilir. Ancak lityum aküler bu sorunu yaşamaz. Örneğin, 1 saatlik öğle molasında bile şarj edilebilir ve kullanım ömrüne zarar vermeden çalışmaya devam edebilir.
4. Daha Hafif ve Kompakt Yapı
Lityum aküler, aynı kapasitedeki kurşun-asit akülere göre daha hafiftir. Bu da personel yükseltici platformların taşınmasını ve manevra kabiliyetini artırır.
5. Bakım Gerektirmeyen Kullanım
Lityum aküler, su ekleme veya düzenli bakım gerektirmez. Bu özellik, bakım maliyetlerini ve iş gücü ihtiyacını azaltarak işletmelere büyük avantaj sağlar.
6. Çevre Dostu Teknoloji
Kurşun içermeyen yapıları sayesinde çevreye daha az zarar verir ve geri dönüştürülebilir malzemeler içerir. Bu da işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlar.
Lityum Akülerin Dezavantajları
1. Yüksek Maliyet
Lityum akülerin başlangıç maliyeti, kurşun-asit akülere göre daha yüksektir. Ancak uzun vadede daha uzun ömür, düşük bakım gereksinimi ve enerji tasarrufu sayesinde bu maliyet dengelenebilir.
2. Soğuk Havalarda Performans Kaybı
Düşük sıcaklıklarda, lityum akülerin şarj alma süresi uzayabilir ve performans kaybı yaşanabilir. Soğuk hava koşullarında verimliliği koruyabilmek için özel ısıtma sistemleri gerekebilir.
3. Yangın Riski
Lityum iyon aküler, delinme veya aşırı ısınma durumunda yangın riski taşıyabilir. Ancak günümüzde gelişmiş güvenlik sistemleri sayesinde bu risk büyük ölçüde minimize edilmiştir.
Lityum Akülerle Geleceğe Yatırım
Sektörde lityum akü kullanımı giderek yaygınlaşırken, daha uzun ömür, yüksek verimlilik ve çevre dostu yapısıyla işletmeler için cazip bir alternatif haline gelmiştir. Ancak yüksek yatırım maliyeti ve soğuk hava koşullarındaki performans düşüşü gibi dezavantajları göz önünde bulundurulmalıdır.
Lityum akü teknolojisi, uzun vadede hem maliyet hem de operasyonel verimlilik açısından önemli kazançlar sunarak personel yükseltici platformlarda yeni bir dönem başlatıyor.
Lityum akülerle donatılmış platform üreticilerinin sunduğu çözümler ve toplam sahip olma maliyetleri değerlendirilerek doğru yatırım kararları alınabilir.
Sektörel Gündem
Sanatın Gücü, Çocukların Hayal Gücü: İstanbul Vinç Resim Yarışması

İstanbul Vinç, yalnızca sektörel çözümler sunmakla kalmayıp topluma değer katan projelere imza atıyor. Bu yıl ilk kez düzenlenen çocuk resim yarışması, genç yeteneklerin hayal gücüne dokunarak sanata olan ilgilerini artırmayı ve özgün bakış açılarını desteklemeyi hedefledi. Yarışmanın teması “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” olarak belirlendi.
Yarışmaya Katılım ve Çalışmalar
Türkiye genelindeki tüm İstanbul Vinç şubelerinden katılım sağlanan yarışmada, çalışanların çocukları kendi gözlerinden İstanbul Vinç’i resmetti. Katılımcılar arasında, gökyüzüne yükselen makineler ve güvenli çalışma ortamlarını yansıtan çeşitli eserler dikkat çekti. Her bir çalışma, şirketin birlikteliğini pekiştirirken çocukların hayal gücünü ortaya koydu.
Jüri Değerlendirmesi ve Kazananlar
Jüri üyeleri, eserleri yaratıcılık, teknik uygulama ve temaya uygunluk kriterlerine göre titizlikle değerlendirdi. Kazananlar şu şekilde belirlendi:
Eyüp Kaan Deveci: İstanbul Vinçi rengarenk hayal dünyasında başarılı bir şekilde konumlandırdı.
Ebrar Duru Kaya: “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” temasını yansıtan çalışması büyük beğeni topladı.
Ebubekir Gümüş: İstanbul’un detaylarına öncelik veren çalışması ile fark yarattı.
İstanbul Vinç Pazarlama Müdürü Işıl Bilgin, sosyal medya üzerinden yaptığı değerlendirmede, yarışmanın hem çocuklarımızın sanat yeteneklerini ortaya çıkarmada hem de şirket içindeki birlikteliği güçlendirmede önemli bir rol oynadığını vurguladı. Bilgin, “Bu yarışma, geleceğimizin sanatçılarına ve liderlerine ilham veren, sosyal sorumluluk bilincimizi pekiştiren anlamlı bir adım. Çocuklarımızın hayal gücünü desteklemek, İstanbul Vinç ailesi olarak en büyük gurur kaynağımız” ifadelerini kullandı.
Sosyal Sorumluluk ve Gelecek Vizyonu
Yarışma, İstanbul Vinç ailesinin bir parçası olan çalışanların ve ailelerinin katılımıyla, şirket içindeki birlikteliği ve sosyal sorumluluğu pekiştirdi. Her katılımcının emeğine verilen değeri göstermek amacıyla tüm çocuklara D&R hediye kartları takdim edildi. Şirket, bu etkinliği önümüzdeki yıllarda geleneksel bir hale getirerek, sanatı, yaratıcılığı ve çocukların gelişimini desteklemeye devam etmeyi planlıyor.
Sanat, hayal gücüyle yükseklere ulaşır. İstanbul Vinç, sadece makinelerini değil, çocukların hayallerini de geleceğe taşıma misyonunu gururla sürdürüyor.
-
1 Konu 1 Konuk4 yıl önce
Sarılar Group’un Genç Yöneticisi Hanifi Gürbüz: Yatırım Odaklıyız, Covid-19 Sürecinde Bile Çalışmalarımız Devam Ediyor…!
-
Özel Haber3 yıl önce
ELFATEK’TEN AKİBA
-
Ağır Yük Taşıma Araçları4 yıl önce
GEMLİK AKTAŞ-1 LOJİSTİK’İN GURUR GÜNÜ
-
Özel Haber4 yıl önce
HASANKEYF’TEKİ TARİHİ TAŞIYAN ÇABA MİSNAK, DÜNYADA YAPILAMAYANI YAPARAK HEM TARİHİ TAŞIDI HEM DE TARİHE GEÇTİ
-
Son Dakika4 yıl önce
Hareket Turquality ile Globaldeki Gücüne Güç Katacak
-
Özel Haber4 yıl önce
Salih Kodaman: Müşteriye verdiğimiz güven, bizim en büyük farkımız
-
Son Dakika4 yıl önce
Düzce eşrafından Sadettin Kayışoğlu vefat etti.
-
Son Dakika3 yıl önce
Devrilen forkliftin altında kalan operatör can verdi