Takip Edin

Sektörel Gündem

Dalga boyu yükselecek sonrası ‘güven’e bağlı

Prof. Erinç Yeldan, ekonomide yoğun sisli ortamın seçim sonrasında kısa vadede sert dalgalanmalara dönüşeceğini, kur ve faizde sert çıkış ve geri çekilmeler yaşanacağını öngörüyor. “Burada sürecin müdahale olmadan ince ayarlarla yönetilmesi önemli” diyen Prof. Yeldan, tüm kurumların bağımsız ama denetlenir olacağına dair güvenin piyasanın dengesini bulmasında kilit olduğu görüşünde.

Yayınlanma tarihi

-

Özlem ERMİŞ BEYHAN

Türkiye ekonomisi önemli bir belirsizlik sürecinden geçiyor. Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Erinç Yeldan bu ortamı “ağır bir sis” olarak yorumluyor ve ona göre sisin ötesini görebilmek için bugün kamu kurumlarındaki ‘talimat’ düzeninin yarattığı kilidin çözülmesi gerekiyor. Tüm kurumların bağımsız ama denetlenir olması… Yeldan, umutlu tarafta ancak ona göre ekonomide umudun gerçeğe dönüşebilmesi böyle bir yapının kurulacağına dair güvenin yerleşmesi ile mümkün.

Türkiye önemli bir belirsizlik içinde. Bu belirsizliğin seçime kadar ülke ekonomisine ek bir tahribat yaratmaması için çok kısa vadede ne yapılmalı size göre?

Evet büyük bir belirsizlik var. Bu belirsizliğin ardında da kamu bürokrasisinin, düzenleyici, denetleyici ve bilgi sağlayıcı kurumların artık çalışamama durumu var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki çalışma biçimi denetlemeyi, şeffaflığı ortadan kaldırıcı düzenlemelerle döşendi. Kamu İhale Yasası 100’den fazla kez değiştirildi. Sayıştay, Yargıtay gibi üst denetleyici kurumların görevlerini yapmaları zorlaştırıldı.

Bu yapıya adım adım geldik. Deprem felaketinde de en acı şekilde de gördük ki, artık tüm karar alıcıların ilk cümlesi “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” diye başlıyor. Bunun karşılığında devlet mekanizmasının çalışmadığıdır. En üst düzeydeki bürokratlar karar almaktan, yaratıcı olmaktan, göze batmaktan kaçınıyor. Alt kademedeki uzmanlar ki çoğu öğrencilerimiz, Türkiye’nin en iyi okullarında yetişmiş uzmanlar, ‘aman amirimin gözüne batarım’ endişesi ile çalışıyorlar.

Değişim netleştirilmeli

Sistem kilitlenmiş durumda diyorsunuz…

Evet, sistem bu yüzden kilitlenmiş durumda. Liyakat sorunun da ötesinde sistem çalışmamayı, göze batmamayı gerektirerek günü geçirme, işler yürüyormuş gibi olsun şeklinde bir anlayışa sürüklendi. Seçim gibi önemli bir viraja girilince tamamen bir atalete dönüştü. “Seçime kadar yapılabilecek olan ne?” diye baktığınızda bir iktisat siyasası geliştirilecek ortam kalmamış durumda.

Söylenenler yankı odası gibi yankılanmaktan öteye gidemiyor. Bu belirsizliği ortadan kaldıracak şey, YÖK; BDDK, RTÜK, TMSF gibi tüm kurumların görevlerini layıkıyla yapacakları bir kadro değişikliğine gidileceğini ve yeni gelecek ekibin net biçimde açıklanması olabilir. Ya da “Merkez Bankası Başkanı zamanı gelene kadar görevinde kalacaktır” şeklinde bir açıklama da yapılabilir.

Kurumların bağımsız şekilde çalışacağı bir yapıya doğru değişimin olacağını belirtip bunu şimdiden net biçimde açıklamak gerek. “Kitleleri heyecanlandıracak” vaatlerde elbette bulunulacak ama kurumların demokratik düzenleme içinde bağımsız ve denetlenebilir bir yapıya kavuşturulacağını garantilemek, bu konuda ikna edici olmak gerekiyor.

Böyle zamanları uluslar arası spekülatörler de çok sever. Çeşitli söylentiler piyasada dolaşmaya başladı. Türkiye’nin kaynaklarını bu spekülatörlere de yem etmemek için seçim sonrası ilk dönemde hangi adımlar atılabilir?

Kesinlikle. Bu sisli havayı bertaraf edecek adımların atılması önemli. Ekonominin para kredi ve finansal sisteminin dengeye kavuşturulması, faizde, kurda ve fiyatlarda dengeyi oluşturacak hareketlerin önünün açılması gerekiyor. Kuru tutmak için farklı mekanizmalar devreye alındı.

Bankaların kredi açmaya zorlanması, belirli alanlarda döviz mevduatı toplamaması, bilançolarını makyajlayarak idare etmesi üzerine yazılı olmayan ancak endişe yaratan bir dizi müdahale var. Bütün dünyada kriz dönemlerinde bu dengeleme, aşırı dengeleme git gelleri şeklinde olur. Bizde de en büyük maliyeti bu olacaktır. Piyasa dengesini bulmaya çalışacak. Kurda faizde sert çıkışlar ve sonra geri gelişler olacak.

Dalgalı dönem 1 ayı bulabilir

Dalga boyu geniş olacak yani…

Evet, dalga boyunun geniş olacağını ve piyasanın kendi dengesine kavuşmasının zaman alacağını ve bunun önüne müdahalelerle set çekilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu elbette maliyetli olacak, baskılanmış ekonomi, bu sis ortadan kaldırılacak. Bunun kendi kendine olmayacağı açık.

Belki bir aya kadar sürecek, bu verilecek tepkilere bağlı, döviz kurunda yukarı, sonra aşağı, piyasa faizinde yukarı, sonra aşağı giden bir yapı göreceğiz. Karar alma mekanizmaları üzerindeki baskı kaldırılır ve sistem çalışır hale gelirse hem döviz kurunda hem faizde, enflasyon beklentilerinin kırılmasıyla ülke risk algısının, yani CDS’lerin geri geldiğini göreceğiz.

Spekülatif balonlaşmanın yakın izleyicisi olmalı

Türkiye’de enflasyonun bu kadar yüksek olmasına yol açacak bir gelişme yok şu anda; enerji fiyatları düşüyor, kurda büyük bir artış yok. Ancak beklenti enflasyonu ile nasıl olsa artar denilerek fiyatlar adım adım şişmeye devam ediyor…

Enflasyon, ekonomi içindeki tıkanıkların, darboğazların, işgücü piyasasındaki dengesizliklerin, reel ekonomideki belirsizlik ve dengesizliklerin bir sonucudur.

İnsanların ateşinin çıkması gibi…

Evet kesinlikle ve burada güvenin sağlanması bir papağan gibi sloganların tekrarlanması ile olmuyor. Burada neoliberal kökenli Ortodoks iktisat siyasasını benimseyenlerin “Merkez Bankası’nın görevi sadece ve sadece fiyat istikrarıdır” söylemini doğru bulmadığımı da söylemeliyim.

Hayır, bunun yeterli olmadığını 2009 krizinden beri görüyoruz. Merkez Bankası, fiyat istikrarının yanı sıra finansal sistemdeki gerilimlerin, köpükleşmenin, spekülatif balonlaşmanın yakın izleyicisi olmalı. Yakındam bakarsak aslında1994 krizi sonrası son derece başarılı bir Türkiye Merkez Bankacılığı olarak görmekteyiz.. 90’larda enflasyonun önemli nedenlerinden biri kamu maliyesi üzerindeki çok yüklü faiz yükü idi.

Türkiye yüzde 70 enflasyon yaşarken dahi kurda aşırı bir değerlenme olmadı, bu sayede yüksek bir cari açık vermedik. Ta 2001 krizine kadar. Merkez Bankası dengeyi tutabildi. Ancak 2001 krizinden sonra bu yapılamadı. Fiyat istikrarını fetiş haline getirip sadece faizleri kullanarak enflasyonu düşürmek güdük bir politika oluyor.

Peki ne yapmalı?

Bir finansal işlem vergisi ile sıcak para akımlarının dalga boyunu körükleyecek işlemleri engellemek gerekli. Döviz kuru üzerine nominal olarak bir hedefle değil, bu dalgalanmanın sağlıklı ve doğal olarak görülüp güven verici, müdahale olmadan ancak şeffaf bir Merkez Bankası karar alma mekanizması ile sorunun kontrol altına alınabileceğini düşünüyorum.

Uzun vadede yatırımların Ankara’nın doğusuna kaydırılması, bir servet vergisinin kurgulanması, kamu-özel işbirliği denilen, bir rant transferi mekanizması haline getirilen yapının uluslar arası tahkime gitmesi pahasına kamulaştırılması, bunun ücretlendirilmesinin hakkaniyet ve iktisadi prensiplere uygun olarak yeniden düzenlenmesi gibi adımlar atılmalı.

Bir de şunu eklememe izin verin, kısa vadede yapılması gereken bir önemli şey de verilerin güvenilirliği. Ulusal hesaplar, kamu maliyesi, rezervler, enflasyona dair veriler… Doğru, tutarlı veriye ve bilgiye ihtiyaç var. Ekonomideki belirsizlikleri körükleyen ana unsurlardan biri de bu; enflasyon gibi temel bir veride bile anlaşamıyor olmamız…

Resesyon riski varken Türkiye için %10-12 bandında enflasyon olağan kabul edilmeli

Şimdilerde enflasyonu düşürürken resesyona düşme riski dünyanın gündeminde. Türkiye’nin durgunluğa girme lüksü hiç yok. Burada ne yapılmalı?

Dünya ekonomisinde Asya krizi sonrası 2000-2009 arasında genişleyici bir politika uygulandı ve bu herkesin zihninde tekrarlanabilecek tatlı bir anı olarak kaldı. O dönemin ana özelliği kabaca özetlersem Çin ve Güney Asya’nın üretim üssü olarak, tüketim mallarının üreticisi halinde, ucuz iş gücünün acımasızca sömürüldüğü bir ortamda küresel bir meta zincirinin oluşmasıydı. ABD cari açık veriyor, dolar basıyor, likidite bolluğu ile Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu sıcak paradan nemalanıyordu.

2009 krizi ile bu yapay sistem çöktü ve 2010’dan itibaren “uzun durgunluk” denilen bir döneme girdi dünya ekonomisi. Sanayi 4.0 gibi söylemlerle karamsarlığın önüne geçilmeye çalışıldı ve ABD bu durgunluğu aşmaya çalışırken korona ve Ukrayna savaşı sonrası dünya resesyon ile yüzleşmeye başladı. Buradan geleceğe bakarsak yeşil ekonomi ile fosil yakıtlara dayalı ithalata bağımlı sistemden vazgeçileceğine dair umutlar önemli.

Sadece enflasyonu düşüreceğiz diye ekonomileri boğmaktan kaçınmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Yeni dönemde daha yüksek bir enflasyona razı olmak; global olarak yüzde 5-8 bandının, Türkiye için yüzde 10-12 bandının kabul edilir olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun altına inilmesi için yapılması gerekenlerin çok daraltıcı olacağı görüşündeyim.

Kısa vadeli sıcak paraya karşı Finansal İşlem Vergisi getirilmeli

CDS risk primimiz 550’ler seviyesinde şu anda…

Evet, yurtdışından dolar bazında yüzde 10.5 ile borçlanabiliyoruz. Çok yüksek bir risk primi yükümüz var. Bunun geriletilmesi çok önemli bir gösterge olacaktır. Türkiye’nin dağınık, riskli, spekülatif bir cennet değil, kuralları ile işleyen bir sistemi olduğunu ortaya koyması gerekiyor.

Bunu kısa vadede ortaya koyabilirsek, bunun yanında ek vergilendirme mekanizmaları kurgulanabilir. Ben Finansal İşlem Vergisi’nin kurgulanmasından yanayım. Yurtdışına çıkmış sıcak paranın sizin de dediğiniz gibi spekülatif amaçlı vurguna dönüşmemesi için, kısa vadeli sıcak para vergilendirilebilir. Hatta vergilendirilmelidir.

Döviz kurundaki dalgalanmayı tetikleyecek sıcak para girişlerini denetleyecek vergileme yöntemlerini kullanmak gerekiyor. Piyasa kendi dengesini ararken Merkez Bankası bunu seyretsin değil, aktif olarak buna mini ayar, ama tehdit, yasada olmayan müdahaleler ile değil, piyasa aletlerini kullanarak yönlendirmesi şeklinde tasarlanmalı.

KKM’ye yaklaşım bir intikam vesilesi olmamalı

KKM ile ilgili atılacak adımların etkisi ne olur size göre?

KKM ile ilgili yaklaşım bir intikam vesilesi olmamalı. KKM özü itibarıyla yanlıştı, yanlışlığın özünü hatırlayıp o öze müdahale etmek lazım. Döviz kurunu bir yatırım unsuru olmaktan çıkaracak önlemler BBDK, Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından bir bütünlük içinde birleşmesiyle olur. Faiz kararının siyasallaştırılmaktan çıkıp, finansal istikrarın ve fiyat istikrarının sağlanması için kullanılması gerekir.

Şok müdahale doğru değil

“Kısa vadede pozitif reel faize geçilmesi doğru olmaz. Bir şok müdahalesi doğru değil. Doğru iktisadi hamlelerle, ileriye yönelik projeksiyonların net biçimde paylaşıldığı noktada piyasayı yönlendirerek, sinyal etkisi ile enflasyonla mücadele mümkün olacaktır.”

Devamını oku
Yorum Yaz

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haber

İnci Holding ve GS Yuasa, TAYSAD Ege Bölgesi Odak Üye Toplantısına Ev Sahipliği Yaptı

Yayınlanma tarihi

-

İnci Holding ve Japon akü devi GS Yuasa’nın iştiraki İnci GS Yuasa, Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği’nin (TAYSAD) her çeyrek dönemde düzenlediği Odak Üye Toplantısı’na ev sahipliği yaptı. Otomotiv yan sanayinin önde gelen 24 temsilcisinin katılımıyla gerçekleşen bu toplantıda, sektördeki küresel gelişmeler, mevcut durum ve gelecekteki fırsatlar ele alındı. 

Türkiye otomotiv tedarik sanayinin tek ve en yetkin temsilcisi olan Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD), her çeyrek dönemde bir üyesinin ev sahipliğinde gerçekleştirdiği Ege Bölgesi Odak Üye Toplantısı’nı bu kez İnci GS Yuasa’nın Manisa’daki modern üretim tesisinde düzenledi. Toplantıya, otomotiv yan sanayinin önemli 24 temsilcisi katıldı. TAYSAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yakup Birinci, TAYSAD Yönetim Kurulu Üyesi ve İnci Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Elbirlik ile İnci GS Yuasa İcra Direktörü Kadir Kaymakçı‘nın yer aldığı toplantıda, derneğin faaliyetleri, sektördeki rolü, küresel bağlantıları ve üyelerine sunduğu faydalar detaylıca aktarıldı.

“BİRLİKTE DAHA GÜÇLÜ ADIMLAR ATMAYA KARARLIYIZ”

Gerçekleşen toplantıyla ilgili olarak TAYSAD Başkan Yardımcısı Yakup Birinci, “Toplantımızda, küresel ve ulusal üretim verilerini değerlendirerek sektörümüzün dünya sıralamasındaki yerini ele aldık. Üyelerimizin beklentilerini dinleyerek sinerji oluşturduk ve TAYSAD’ın yakın dönem faaliyetlerini gözden geçirdik. Birlikte daha güçlü bir gelecek için adımlar atmaya kararlıyız” açıklamasını yaptı.

İnci GS Yuasa’nın 40 yıllık birikimini ve sektöre sunduğu çözümleri katılımcılarla paylaşan İcra Direktörü Kadir Kaymakçı, “Sektörümüzün gücünü ve potansiyelini bir araya getiren TAYSAD’ın kıymetli etkinliğine ev sahipliği yaptığımız için mutluluk duyduk. İnci GS Yuasa olarak enerji depolama sektöründe 40 yıldır yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştiriyoruz. Bugün, Manisa’daki üretim tesislerimizde en son teknolojiyi kullanarak ürettiğimiz akülerimiz, dünya genelinde 80’den fazla ülkeye ihraç ediliyor. Bu başarı, iş ortaklarımızın ve çalışanlarımızın katkılarıyla mümkün oldu” dedi.

Şirketin üretim süreçlerinde sürdürülebilirliği ve verimliliği merkeze koyduklarını belirten Kaymakçı şöyle konuştu: “Bu çerçevede geliştirdiğimiz projeler ve teknoloji yatırımlarımızla sadece bugünün değil yarının da enerji ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyoruz. TAYSAD üyeleriyle bir araya gelerek sektörümüzün geleceğine yönelik fikir alışverişinde bulunmak ve sinerji oluşturmak bizim için çok değerli. Önümüzdeki dönemlerde de iş birliklerimizi güçlendirmeye ve Türkiye’nin otomotiv sanayinde dünyada lider bir konuma gelmesine katkı sağlamaya kararlıyız.”

Toplantının ardından katılımcılar, İnci GS Yuasa’nın Manisa’daki üretim tesislerini gezerek akü üretim hatlarını yerinde inceleme fırsatı buldu. En son teknolojiyle donatılan üretim hatları ve şirketin Ar-Ge faaliyetleri hakkında detaylı bilginin paylaşıldığı fabrika turunun ardından, üyeler arasında bilgi paylaşımını artırmak amacıyla bir soru-cevap oturumu düzenlendi.

DAHA GÜÇLÜ BİR SİNERJİ VE İŞ BİRLİĞİ İÇİN HER ÇEYREK TOPLANTI

TAYSAD üyeleri, her çeyrek dönemde bir araya gelerek sektörün küresel gelişmelerini ve mevcut gündemi değerlendiriyor. İnci GS Yuasa’nın ev sahipliğinde gerçekleşen Ege Bölgesi Odak Üye Toplantısı ile üyeler arasında iş birliğinin güçlendirilmesi ve sektörde ortak bir bakış açısı oluşturulması hedefleniyor.

Devamını oku

Haber

YASED: Ağustos’ta Türkiye’ye 497 Milyon Dolar Değerinde Yatırım Geldi

Yayınlanma tarihi

-

Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 11 Ekim 2024’te paylaştığı Ödemeler Dengesi İstatistiklerinden derleyerek hazırladığı “Rakamlarla Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Bültenine” göre, 2024 yılının Ağustos ayında, Türkiye’ye 497 milyon dolarlık Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) girişi gerçekleşti.

11 Ekim 2024’te paylaşılan güncel resmi verilere göre, 2024 yılının Ağustos ayında, Türkiye’ye, 497 milyon dolar değerinde UDY girişi gerçekleşti.

Güncel bu istatistikle beraber, yılın ilk sekiz ayında Türkiye’ye gelen toplam UDY miktarı, 6,41 milyar dolar olarak kaydedildi. Yılın ilk sekiz ayında 2023’ün aynı dönemine kıyasla yüzde 2’lik bir düşüş kaydedilirken 2002 yılından itibaren Türkiye’ye gelen UDY girişlerinin toplam değeri ise 270 milyar dolara yaklaştı.

Ağustos ayında gerçekleşen toplam UDY girişi 497 milyon dolar olarak hesaplanırken bu yatırımların 283 milyon doları yatırım sermayesi şeklindeydi. Ağustos ayındaki toplam UDY’nin 201 milyon doları yabancı uyruklulara gayrimenkul satışı ve 35 milyon doları ise borçlanma araçları yoluyla kaydedildi. Aynı ay içerisinde yatırım tasfiyelerinin 22 milyon dolar değerinde aşağı yöndeki etkisiyle, Ağustos ayındaki toplam UDY girişi 497 milyon dolar oldu.

En fazla yatırım toptan ve perakende ticaret ile gıda imalatında gerçekleşti

2024 yılının Ağustos ayı içerisinde gerçekleşen 283 milyon dolar değerindeki yatırım sermayesi girişlerinde, 46 milyon dolarlık yatırım girişi ile toptan ve perakende ticaret, yüzde 16’lık bir pay aldı. Gıda, içecek ve tütün ürünleri imalatı, geçmiş kümülatif performansının üzerinde bir performans ile aynı dönem içerisinde gerçekleşen yatırım sermayesi girişlerinin yüzde 16’sını çekti. En fazla yatırımın gerçekleştiği diğer sektörler yüzde 11’lik payı ile kimyasalların, kimyasal ürünlerin ve temel eczacılık ürünleri ile malzemelerinin imalatı ve yüzde 9’luk payı ile Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) oldu.

Ağustos ayında en fazla uluslararası yatırım Almanya, İsviçre ve Hollanda’dan geldi

2002-2023 dönemi toplamında yüzde 59’luk pay sahibi olan Avrupa Birliği (AB-27) ülkeleri 2024’ün sekizinci ayında yüzde 54’lük bir pay aldı. Aynı ay içerisinde AB üyesi olmayan diğer Avrupa ülkeleri yüzde 16’lık paylarıyla Türkiye’ye en çok yatırım yapan ikinci bölge oldu. Ağustos 2024 özelinde, Almanya yüzde 22 ile en büyük paya sahip olurken, onu yüzde 11 ile İsviçre, yüzde 10 ile Hollanda, yüzde 9 ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD), yüzde 9 ile Fransa, yüzde 8 ile Lüksemburg ve yüzde 7 ile Tayvan takip etti.

Yılın ilk sekiz ayının toplamı değerlendirildiğinde ise Türkiye’ye en çok yatırım yapan üç ülke; yüzde 20’lik payı ile Hollanda, yüzde 15’lik payı ile Almanya ve yüzde 13’lük payı ile ABD olarak sıralandı.

Devamını oku

Haber

KADIN ETKİ RAPORU LOJİSTİK SEKTÖRÜNE IŞIK TUTACAK

Yayınlanma tarihi

-

Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği UTİKAD, lojistik sektöründe kadın istihdamının etkilerini ortaya koyacak “Kadın Etki Raporu” çalışmalarında verimli sonuçlar elde etmek için “Kadın Çalışan Etkisi Hakkında Anket”i lojistik sektörüne sunuyor.

UTİKAD üyesi firmaların kadın çalışanlarından ve yöneticilerinden oluşan UTİKAD Kadın Lojistikçiler Odak Grubu (KLOG), kurulduğu 2021 yılından bu yana aktif olarak çalışmalarına devam ediyor. Başta Mentor – Mentee Projesi olmak üzere sektöre farklı bakış açıları kazandırmayı hedefleyen faaliyetleriyle ön plana çıkan UTİKAD Kadın Lojistikçiler Odak Grubu “Lojistik Sektöründe Kadın Etki Raporu” ile bu sene lojistik sektöründeki kadın çalışanların etkisini ortaya koymaya hazırlanıyor.

“KARAR VERME SÜREÇLERİNDE KADINLARIN POZİTİF DEĞERLERİNİ ORTAYA KOYABİLECEKLERİ ŞİRKET YAPILARININ SAYISINI ARTIRMAYI AMAÇLIYORUZ”

UTİKAD Kadın Lojistikçiler Odak Grubu Koordinatörü Aslı Malay Tuncer, “2021 yılında Ayşem Ulusoy’un başkanlığında kurulan Kadın Lojistikçiler Odak Grubu’nun 2024 projeleri arasında en çok önemsediklerimizden biri “Lojistik Sektöründe Kadın Etki Raporu”. Çünkü “Lojistik Sektöründe Kadın Etki Raporu”ndaki analizlerle lojistik sektöründeki kadın çalışanların önündeki bariyerleri azaltmak, kadınların ulusal ve uluslararası teşvik ve desteklerden yararlanmalarını sağlamak ve yönetim kademesinde kadın istihdamını artırarak karar verme süreçlerinde kadınların pozitif değerlerini ortaya koyabilecekleri şirket yapılarının sayısını artırmayı amaçlıyoruz.” dedi.

“KADIN ÇALIŞANLAR İÇİN HER KADEMEDE ÇALIŞMA ŞARTLARI İYİLEŞTİRİLMELİ”

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü’nün Ağustos ayında yayınladığı “Çalışma Hayatı İstatistikleri Aylık E-Bülteni”ne göre ülkemizde 32.522.000 kişi istihdam ediliyor. Erkeklerde işgücüne katılım oranı yüzde 72,4 iken kadınlarda bu oran yüzde 36,7 olarak karşımıza çıkıyor. İstihdam oranlarında da erkeklerin kadınlara yaklaşık 2 katı oranla önde olduklarını görüyoruz. Erkeklerde istihdam oranı yüzde 66,9; kadınlarda istihdam oranı yüzde 32,1. Söz konusu bültendeki bir başka veride zorunlu sigortalı olanlarda erkeklerin oranı yüzde 66, kadınların oranı ise yüzde 34 olarak belirtiliyor. Bu istatistikler her ne kadar genel iş ortamını yansıtsa da lojistik sektörünün de erkek egemen bir sektör olduğunu varsaydığımızda, lojistik sektöründe de benzer bir sonuçla karşılaşacağımızı belirten UTİKAD Kadın Lojistikçiler Odak Grubu Koordinatörü Aslı Malay Tuncer, “Kadın çalışanlar lojistik sektöründe beyaz yakalı pozisyonlarda yer alma imkanı bulabiliyorlar. Ancak belli bir kademeden sonra cam tavan dediğimiz sınırlarda kalıyorlar, kadınların yönetim kademesinde ve şirketlerin C-Level pozisyonlarında, karar verici mercilerdeki sayılarını artırmak istememiz kadar, lojistik sektöründe sahada çalışmak isteyen özellikle liman sahalarında görev almak isteyen birçok kadın çalışan da var. Dolayısıyla kadın çalışanlar için her kademede çalışma şartlarının iyileştirilmesi, eşitlikçi ve gelişime açık bir sektör ortamı oluşturmak da oldukça önemli.” diye konuştu.

“KADIN ÇALIŞAN ETKİSİ HAKKINDA ANKET”

UTİKAD, Lojistik Sektörü Kadın Etki Raporu çalışmaları kapsamında İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ebru Demirci’den destek alıyor. Prof. Dr. Ebru Demirci tarafından hazırlanan “Kadın Çalışan Etkisi Hakkında Anket” Lojistik Sektöründe Kadın Etki Raporu’nda lojistik işletmelerinde görev yapan çalışanların profilleri ile görev yaptıkları işletmelerin performansları arasındaki ilişkiyi incelemek üzere tasarlandı.

UTİKAD Kadın Lojistikçiler Odak Grubu Koordinatörü Aslı Malay Tuncer, “KLOG olarak 150’nin üzerinde grup üyemizle birlikte sektördeki kadın gücünü, sektöre getirdiği farklılıkları paylaşmaya ve yeni nesil lojistisyenlere bu bilinci yerleştirmeye çalışıyoruz. 2022 yılında hayata geçirdiğimiz Mentor-Mentee Projesi ile grup üyemiz olan üst düzey mevkilerde görev yapan 15 kadın yönetici, 15 kız öğrenci ile eşleşerek staj dönemleri boyunca birebir çalışma imkanı bulmuştu. Bu dönemde de bu projemizin ikincisini gerçekleştireceğiz. KLOG olarak Lojistik Sektöründe Kadın Etki Raporu sonrasında en heyecan duyduğumuz projelerimizden biri olan Mentor-Mentee Projesi ile de sektöre yeni adım atacak kadın çalışanları destekliyoruz.” dedi.

Lojistik Sektöründe Kadın Etki Raporu’nun Prof. Dr. Ebru Demirci’nin katkılarıyla hazırlanmasının ardından kamuoyu ile paylaşılacağını belirten Aslı Malay Tuncer, “Raporun sağlıklı ve verimli sonuçlar ortaya koyabilmesi için lojistik sektöründe faaliyet gösteren tüm firmalarımızı anketi yanıtlamaya davet ediyorum. Ankete katılmak ve katkı vermek isteyenler UTİKAD ile iletişime geçebilirler.” diye konuştu.

Kadın Çalışan Etkisi Hakkında Anket için tıklayınız.

 

Devamını oku

Trend olan