Takip Edin

Sektörel Gündem

Dalga boyu yükselecek sonrası ‘güven’e bağlı

Prof. Erinç Yeldan, ekonomide yoğun sisli ortamın seçim sonrasında kısa vadede sert dalgalanmalara dönüşeceğini, kur ve faizde sert çıkış ve geri çekilmeler yaşanacağını öngörüyor. “Burada sürecin müdahale olmadan ince ayarlarla yönetilmesi önemli” diyen Prof. Yeldan, tüm kurumların bağımsız ama denetlenir olacağına dair güvenin piyasanın dengesini bulmasında kilit olduğu görüşünde.

Yayınlanma tarihi

-

Özlem ERMİŞ BEYHAN

Türkiye ekonomisi önemli bir belirsizlik sürecinden geçiyor. Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Erinç Yeldan bu ortamı “ağır bir sis” olarak yorumluyor ve ona göre sisin ötesini görebilmek için bugün kamu kurumlarındaki ‘talimat’ düzeninin yarattığı kilidin çözülmesi gerekiyor. Tüm kurumların bağımsız ama denetlenir olması… Yeldan, umutlu tarafta ancak ona göre ekonomide umudun gerçeğe dönüşebilmesi böyle bir yapının kurulacağına dair güvenin yerleşmesi ile mümkün.

Türkiye önemli bir belirsizlik içinde. Bu belirsizliğin seçime kadar ülke ekonomisine ek bir tahribat yaratmaması için çok kısa vadede ne yapılmalı size göre?

Evet büyük bir belirsizlik var. Bu belirsizliğin ardında da kamu bürokrasisinin, düzenleyici, denetleyici ve bilgi sağlayıcı kurumların artık çalışamama durumu var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki çalışma biçimi denetlemeyi, şeffaflığı ortadan kaldırıcı düzenlemelerle döşendi. Kamu İhale Yasası 100’den fazla kez değiştirildi. Sayıştay, Yargıtay gibi üst denetleyici kurumların görevlerini yapmaları zorlaştırıldı.

Bu yapıya adım adım geldik. Deprem felaketinde de en acı şekilde de gördük ki, artık tüm karar alıcıların ilk cümlesi “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” diye başlıyor. Bunun karşılığında devlet mekanizmasının çalışmadığıdır. En üst düzeydeki bürokratlar karar almaktan, yaratıcı olmaktan, göze batmaktan kaçınıyor. Alt kademedeki uzmanlar ki çoğu öğrencilerimiz, Türkiye’nin en iyi okullarında yetişmiş uzmanlar, ‘aman amirimin gözüne batarım’ endişesi ile çalışıyorlar.

Reklam

Değişim netleştirilmeli

Sistem kilitlenmiş durumda diyorsunuz…

Evet, sistem bu yüzden kilitlenmiş durumda. Liyakat sorunun da ötesinde sistem çalışmamayı, göze batmamayı gerektirerek günü geçirme, işler yürüyormuş gibi olsun şeklinde bir anlayışa sürüklendi. Seçim gibi önemli bir viraja girilince tamamen bir atalete dönüştü. “Seçime kadar yapılabilecek olan ne?” diye baktığınızda bir iktisat siyasası geliştirilecek ortam kalmamış durumda.

Söylenenler yankı odası gibi yankılanmaktan öteye gidemiyor. Bu belirsizliği ortadan kaldıracak şey, YÖK; BDDK, RTÜK, TMSF gibi tüm kurumların görevlerini layıkıyla yapacakları bir kadro değişikliğine gidileceğini ve yeni gelecek ekibin net biçimde açıklanması olabilir. Ya da “Merkez Bankası Başkanı zamanı gelene kadar görevinde kalacaktır” şeklinde bir açıklama da yapılabilir.

Kurumların bağımsız şekilde çalışacağı bir yapıya doğru değişimin olacağını belirtip bunu şimdiden net biçimde açıklamak gerek. “Kitleleri heyecanlandıracak” vaatlerde elbette bulunulacak ama kurumların demokratik düzenleme içinde bağımsız ve denetlenebilir bir yapıya kavuşturulacağını garantilemek, bu konuda ikna edici olmak gerekiyor.

Reklam

Böyle zamanları uluslar arası spekülatörler de çok sever. Çeşitli söylentiler piyasada dolaşmaya başladı. Türkiye’nin kaynaklarını bu spekülatörlere de yem etmemek için seçim sonrası ilk dönemde hangi adımlar atılabilir?

Kesinlikle. Bu sisli havayı bertaraf edecek adımların atılması önemli. Ekonominin para kredi ve finansal sisteminin dengeye kavuşturulması, faizde, kurda ve fiyatlarda dengeyi oluşturacak hareketlerin önünün açılması gerekiyor. Kuru tutmak için farklı mekanizmalar devreye alındı.

Bankaların kredi açmaya zorlanması, belirli alanlarda döviz mevduatı toplamaması, bilançolarını makyajlayarak idare etmesi üzerine yazılı olmayan ancak endişe yaratan bir dizi müdahale var. Bütün dünyada kriz dönemlerinde bu dengeleme, aşırı dengeleme git gelleri şeklinde olur. Bizde de en büyük maliyeti bu olacaktır. Piyasa dengesini bulmaya çalışacak. Kurda faizde sert çıkışlar ve sonra geri gelişler olacak.

Dalgalı dönem 1 ayı bulabilir

Dalga boyu geniş olacak yani…

Reklam

Evet, dalga boyunun geniş olacağını ve piyasanın kendi dengesine kavuşmasının zaman alacağını ve bunun önüne müdahalelerle set çekilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu elbette maliyetli olacak, baskılanmış ekonomi, bu sis ortadan kaldırılacak. Bunun kendi kendine olmayacağı açık.

Belki bir aya kadar sürecek, bu verilecek tepkilere bağlı, döviz kurunda yukarı, sonra aşağı, piyasa faizinde yukarı, sonra aşağı giden bir yapı göreceğiz. Karar alma mekanizmaları üzerindeki baskı kaldırılır ve sistem çalışır hale gelirse hem döviz kurunda hem faizde, enflasyon beklentilerinin kırılmasıyla ülke risk algısının, yani CDS’lerin geri geldiğini göreceğiz.

Spekülatif balonlaşmanın yakın izleyicisi olmalı

Türkiye’de enflasyonun bu kadar yüksek olmasına yol açacak bir gelişme yok şu anda; enerji fiyatları düşüyor, kurda büyük bir artış yok. Ancak beklenti enflasyonu ile nasıl olsa artar denilerek fiyatlar adım adım şişmeye devam ediyor…

Enflasyon, ekonomi içindeki tıkanıkların, darboğazların, işgücü piyasasındaki dengesizliklerin, reel ekonomideki belirsizlik ve dengesizliklerin bir sonucudur.

Reklam

İnsanların ateşinin çıkması gibi…

Evet kesinlikle ve burada güvenin sağlanması bir papağan gibi sloganların tekrarlanması ile olmuyor. Burada neoliberal kökenli Ortodoks iktisat siyasasını benimseyenlerin “Merkez Bankası’nın görevi sadece ve sadece fiyat istikrarıdır” söylemini doğru bulmadığımı da söylemeliyim.

Hayır, bunun yeterli olmadığını 2009 krizinden beri görüyoruz. Merkez Bankası, fiyat istikrarının yanı sıra finansal sistemdeki gerilimlerin, köpükleşmenin, spekülatif balonlaşmanın yakın izleyicisi olmalı. Yakındam bakarsak aslında1994 krizi sonrası son derece başarılı bir Türkiye Merkez Bankacılığı olarak görmekteyiz.. 90’larda enflasyonun önemli nedenlerinden biri kamu maliyesi üzerindeki çok yüklü faiz yükü idi.

Türkiye yüzde 70 enflasyon yaşarken dahi kurda aşırı bir değerlenme olmadı, bu sayede yüksek bir cari açık vermedik. Ta 2001 krizine kadar. Merkez Bankası dengeyi tutabildi. Ancak 2001 krizinden sonra bu yapılamadı. Fiyat istikrarını fetiş haline getirip sadece faizleri kullanarak enflasyonu düşürmek güdük bir politika oluyor.

Peki ne yapmalı?

Reklam

Bir finansal işlem vergisi ile sıcak para akımlarının dalga boyunu körükleyecek işlemleri engellemek gerekli. Döviz kuru üzerine nominal olarak bir hedefle değil, bu dalgalanmanın sağlıklı ve doğal olarak görülüp güven verici, müdahale olmadan ancak şeffaf bir Merkez Bankası karar alma mekanizması ile sorunun kontrol altına alınabileceğini düşünüyorum.

Uzun vadede yatırımların Ankara’nın doğusuna kaydırılması, bir servet vergisinin kurgulanması, kamu-özel işbirliği denilen, bir rant transferi mekanizması haline getirilen yapının uluslar arası tahkime gitmesi pahasına kamulaştırılması, bunun ücretlendirilmesinin hakkaniyet ve iktisadi prensiplere uygun olarak yeniden düzenlenmesi gibi adımlar atılmalı.

Bir de şunu eklememe izin verin, kısa vadede yapılması gereken bir önemli şey de verilerin güvenilirliği. Ulusal hesaplar, kamu maliyesi, rezervler, enflasyona dair veriler… Doğru, tutarlı veriye ve bilgiye ihtiyaç var. Ekonomideki belirsizlikleri körükleyen ana unsurlardan biri de bu; enflasyon gibi temel bir veride bile anlaşamıyor olmamız…

Resesyon riski varken Türkiye için %10-12 bandında enflasyon olağan kabul edilmeli

Şimdilerde enflasyonu düşürürken resesyona düşme riski dünyanın gündeminde. Türkiye’nin durgunluğa girme lüksü hiç yok. Burada ne yapılmalı?

Reklam

Dünya ekonomisinde Asya krizi sonrası 2000-2009 arasında genişleyici bir politika uygulandı ve bu herkesin zihninde tekrarlanabilecek tatlı bir anı olarak kaldı. O dönemin ana özelliği kabaca özetlersem Çin ve Güney Asya’nın üretim üssü olarak, tüketim mallarının üreticisi halinde, ucuz iş gücünün acımasızca sömürüldüğü bir ortamda küresel bir meta zincirinin oluşmasıydı. ABD cari açık veriyor, dolar basıyor, likidite bolluğu ile Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu sıcak paradan nemalanıyordu.

2009 krizi ile bu yapay sistem çöktü ve 2010’dan itibaren “uzun durgunluk” denilen bir döneme girdi dünya ekonomisi. Sanayi 4.0 gibi söylemlerle karamsarlığın önüne geçilmeye çalışıldı ve ABD bu durgunluğu aşmaya çalışırken korona ve Ukrayna savaşı sonrası dünya resesyon ile yüzleşmeye başladı. Buradan geleceğe bakarsak yeşil ekonomi ile fosil yakıtlara dayalı ithalata bağımlı sistemden vazgeçileceğine dair umutlar önemli.

Sadece enflasyonu düşüreceğiz diye ekonomileri boğmaktan kaçınmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Yeni dönemde daha yüksek bir enflasyona razı olmak; global olarak yüzde 5-8 bandının, Türkiye için yüzde 10-12 bandının kabul edilir olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun altına inilmesi için yapılması gerekenlerin çok daraltıcı olacağı görüşündeyim.

Kısa vadeli sıcak paraya karşı Finansal İşlem Vergisi getirilmeli

CDS risk primimiz 550’ler seviyesinde şu anda…

Reklam

Evet, yurtdışından dolar bazında yüzde 10.5 ile borçlanabiliyoruz. Çok yüksek bir risk primi yükümüz var. Bunun geriletilmesi çok önemli bir gösterge olacaktır. Türkiye’nin dağınık, riskli, spekülatif bir cennet değil, kuralları ile işleyen bir sistemi olduğunu ortaya koyması gerekiyor.

Bunu kısa vadede ortaya koyabilirsek, bunun yanında ek vergilendirme mekanizmaları kurgulanabilir. Ben Finansal İşlem Vergisi’nin kurgulanmasından yanayım. Yurtdışına çıkmış sıcak paranın sizin de dediğiniz gibi spekülatif amaçlı vurguna dönüşmemesi için, kısa vadeli sıcak para vergilendirilebilir. Hatta vergilendirilmelidir.

Döviz kurundaki dalgalanmayı tetikleyecek sıcak para girişlerini denetleyecek vergileme yöntemlerini kullanmak gerekiyor. Piyasa kendi dengesini ararken Merkez Bankası bunu seyretsin değil, aktif olarak buna mini ayar, ama tehdit, yasada olmayan müdahaleler ile değil, piyasa aletlerini kullanarak yönlendirmesi şeklinde tasarlanmalı.

KKM’ye yaklaşım bir intikam vesilesi olmamalı

KKM ile ilgili atılacak adımların etkisi ne olur size göre?

Reklam

KKM ile ilgili yaklaşım bir intikam vesilesi olmamalı. KKM özü itibarıyla yanlıştı, yanlışlığın özünü hatırlayıp o öze müdahale etmek lazım. Döviz kurunu bir yatırım unsuru olmaktan çıkaracak önlemler BBDK, Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından bir bütünlük içinde birleşmesiyle olur. Faiz kararının siyasallaştırılmaktan çıkıp, finansal istikrarın ve fiyat istikrarının sağlanması için kullanılması gerekir.

Şok müdahale doğru değil

“Kısa vadede pozitif reel faize geçilmesi doğru olmaz. Bir şok müdahalesi doğru değil. Doğru iktisadi hamlelerle, ileriye yönelik projeksiyonların net biçimde paylaşıldığı noktada piyasayı yönlendirerek, sinyal etkisi ile enflasyonla mücadele mümkün olacaktır.”

Devamını oku
Reklam
Yorum Yaz

Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sektörel Gündem

Doğu’da artan konut yatırımı Karadeniz’de azalıyor

Kahramanmaraş depremlerinin ardından yakın şehirlere başlayan deprem göçüyle, Doğu ve Güneydoğu’nun birçok ilinde konuta yatırım oranında artış görüldü. Şırnak’ta konut satışı yüzde 467,3’lük oranla en fazla artışı gösterirken, bunu Batman yüzde 80,9 Bitlis yüzde 74,9, Diyarbakır yüzde 68,4’lük artışla izledi. Karadeniz’in bazı illerinde ise konut satışlarının düştüğü belirlendi.

Yayınlanma tarihi

-

Hamide HANGÜL

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan depremlerinin ardından bölgeye yakın illere deprem göçü başlarken, Doğu ve Güneydoğu’nun birçok ilinde konuta yatırım oranında artış görüldü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan belirlemelere göre, Türkiye genelinde bu yılın temmuz ayında 81 ilde konut satış oranını en çok artıran il yüzde 467,3’lük artışla Şırnak oldu.

Bu ilde geçen yıl temmuz ayında 49 adet olan konut satışı, bu yıl aynı ayda 278’e çıktı. Söz konusu satışın 37’si yeni, 241’i ikinci elde gerçekleşti. Şırnak’ı, Batman yüzde 80,9, Bitlis yüzde 74,9, Diyarbakır yüzde 68,4, Erzurum yüzde 59,6, Kilis yüzde 46,1, Van yüzde 44,2, Şanlıurfa yüzde 43,5, Kars yüzde 39, Hakkari yüzde 29, Elazığ yüzde 26, Mardin yüzde 23, Ağrı yüzde 19, Gaziantep yüzde 15,5’lik artış oranıyla takip etti.

Depremden en çok etkilenen şehirlerde düşüş sürüyor

Depremin yaşandığı bazı illerde ise konut satışları düşüşünü sürdürürken, en fazla gerileme yüzde 31,2’lik oranla Hatay’da görüldü. Bu şehri Adıyaman yüzde 24,7, Malatya yüzde 19,7, Kahramanmaraş yüzde 15,5, Muş yüzde 13,9, Osmaniye yüzde 11,6 gerilemeyle takip etti. Diğer taraftan satışların Tunceli’de yüzde 8,1, Ardahan’da yüzde 12,9 azaldığı belirlendi. Konut satış oranı en çok artan illere bakıldığında, Diyarbakır’da 1.171’den 1.972’ye, Elazığ’da 930’dan 1.172’ye, Gaziantep’te 2.726’dan 3.158’e, Batman’da 509’dan 921’e, Bitlis’te 255’ten 446’ya, Erzurum’da 653’ten 1.042’ye yükseldiği belirlendi. Kültür turizminde son dönemde yıldızı parlayan ve yaylalarıyla öne çıkan Karadeniz’in bazı illerinde ise konut satışları düşüş gözlendi.

Reklam

Trabzon’da arttı, Rize’de düştü

Zonguldak’ta yüzde 10,4, Düzce yüzde 10,3, Artvin’de yüzde 1,3, Rize’de yüzde 8, Sinop yüzde 4,2 düşüş yaşandığı belirlenirken, Arap turistin gözdesi haline gelmeyen başlayan Trabzon’da yüzde 21,3, Samsun’da yüzde 25,5, Ordu’da yüzde 16,9, Karabük’te yüzde 15,1 artış kaydedildi. Böylelikle Trabzon’da konut satışı 840’tan 1.019’a, Samsun’da 1.662’den 2.086’ya, Ordu’da 811’den 948’e yükselirken, Zonguldak’ta 559’dan 501’e, Rize’de 289’dan 266’ya, Düzce’de 726’dan 651’e gerilediği belirlendi.

Üç büyük ilde konuta yatırım artışı tek hanede

İstanbul en çok konutun satıldığı şehir unvanını kimseye bırakmasa da konuta yatırım artışı yüzde 9,6’lık oranla tek haneye düştü. İstanbul’da geçen yıl temmuz ayında 14 bin 350 adet olan konut satışı, bu yıl temmuzda 15 bin 724’e yükseldi. İzmir yüzde 6,9’luk artışla konut satışını 4 bin 868’den 5 bin 203 adete çıkartırken, turistlerin gözdesi Antalya’da da konuta yatırım yüzde 9’ulk artışla tek hanede kaldı. Satışlar 4 bin 643’ten 5.059’a yükseldi. Böylelikle üç büyük ilde konuta yatırım artışının tek hanede kaldığı belirlendi.

Aslan payı ikinci el satışların

Konut fiyatlarındaki artış ve kredi imkanlarının daralması konut tercihlerini ikinci ele kaydırdı. Türkiye genelinde bu yıl temmuz ayında satılan 109 bin 548 adet konutun 77 bin 907 adedini ikinci el satışlar oluşturdu. Yeni konut satışlarının 31 bin 641 adette kaldığı belirlendi. En çok konutun satıldığı İstanbul’da da satılan 15 bin 724 konutun 11 bin 988 adedini ikinci el oluşturdu. Söz konusu satışın sadece 3 bin 736’sını sıfır konutlar oluşturdu. İzmir’de de 3.946 ikinci el, 1.257 sıfır konut satılırken, Antalya’da da 3.075 ikinci el, 1.984 yeni konut satıldı.

Reklam
Devamını oku

Sektörel Gündem

Kiralıklar artarken satılık fiyatları 3,8 puan hız kesti

Emlak piyasasındaki gelişmeleri yakından takip eden sahibinden.com ve Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) iş birliğiyle hazırlanan “sahibindex Kiralık ve Satılık Konut Piyasası Görünümü” Ağustos raporu yayımlandı.

Yayınlanma tarihi

-

Rapora göre, hazirandaki uzun bayram tatili sebebi ile yavaşlayan konut piyasasının temmuzda canlandığı görüldü. Konut talebi endeksi haziran ayına kıyasla yüzde 26,4 arttı. Satılık konut fiyatlarındaki yıllık artış oranı geçen 4 ayda olduğu gibi Türkiye genelinde düşmesi dikkat çekti.

Haziranda yüzde 86,5 olan yıllık fiyat artışı temmuzda yüzde 82,7’ye geriledi. Satılık konut cari fiyatlarında, yıllık artış oranının geçen aya kıyasla bu ay, üç büyükşehirde de düştüğü görüldü. Kiralık konut talep endeksi, hazirandan temmuza yüzde 23,4 yükselirken, kiralık konut talebi geçen yılın temmuz ayına göre yüzde 25,4 daha yüksek olarak gerçekleşti.

Kiralanan konut sayısının kiralık ilan sayısına oranı temmuzda 2,2 puan artarak yüzde 23,7 olduğu belirlendi. Bu değişim incelendiğinde kiralık ilan sayısının yüzde 11,2, kiralanan konut sayısının ise yüzde 22,5 arttığı görüldü. İlan satış fiyatları, temmuz ayında da geçen yılın aynı ayına kıyasla bütün büyükşehirlerde artış gösterdi.

Satılık konut metrekare fiyatlarında en hızlı artışın görüldüğü iller, Ordu yüzde 114,3, Malatya yüzde 113,6, Van yüzde 108, Manisa yüzde 105,7 ve Eskişehir yüzde 104,5 olarak gözlemlendi. En düşük artışların görüldüğü iller ise Kayseri yüzde 74, Muğla yüzde 71,3, Şanlıurfa yüzde 69,7 oldu.

Reklam
Devamını oku

Sektörel Gündem

AB gaz depolarının doluluk oranı neredeyse yüzde 90’ı buldu

Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, doğal gaz depolarını yaklaşık yüzde 90 seviyesinde doldurdu.

Yayınlanma tarihi

-

AB Komisyonu Sözcüsü Stefan de Keersmaecker, Brüksel’de düzenlenen basın toplantısında AB gaz depolarının doluluk durumuna ilişkin açıklamalarda bulundu.

Üye ülkelerin 1 Kasım’a kadar doğal gaz depolarını en az yüzde 90 oranında doldurma hedefi belirlediklerini anımsatan Keersmaecker, “Bugün itibarıyla doğal gaz depolama oranı 89,89 seviyesine ulaştı.” dedi.

Keersmaecker, AB ülkelerinin gaz depolama tesislerini doldurma yükümlülüğünün öneminin farkında olduklarına dikkati çekerek, depoları doldurma sürecinin devam ettiğini ve doğru yolda ilerlediklerini ifade etti.

Normal dönemlerde yılda yaklaşık 400 milyar metreküp doğal gaz tüketen AB ülkelerinin 110 milyar metreküp kadar doğal gaz depolama kapasitesi bulunuyor.

AB ülkeleri, Rusya- Ukrayna Savaşı öncesinde doğal gazının yüzde 40’ını Rusya’dan ithal ediyordu. Savaşla birlikte Rusya’da AB’ye doğal gaz sevkiyatı büyük ölçüde azaldı.

Reklam

Birlik ülkeleri savaşın başlamasıyla yer altı doğal gaz depolarının kış aylarına kadar doldurmayı zorunlu kılacak yasal düzenlemeler hazırlamıştı.

Bu kapsamda, gaz depolarında bu yıl 1 Kasım’a kadar yüzde 90 doluluğa ulaşılması planlanmıştı. Ulaşılan son seviye ile AB hedefini yaklaşık 2,5 ay önce yakalamış oldu.

Fiyatlardaki dalgalanma devam ediyor

AB’nin gaz depolarındaki yüksek doluluk oranlarına rağmen, kıtada gaz fiyatları son günlerdeki dalgalı seyrini sürdürüyor.

Fiyatlardaki oynaklıkta, Avustralya’da sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tesislerindeki çalışanların planladığı grevin küresel LNG arzının yüzde 10’unu aksatabileceğine yönelik endişeler etkili oluyor.

Reklam

Avrupa’da derinliği en fazla olan Hollanda merkezli sanal doğal gaz ticaret noktası TTF’de, eylül vadeli kontratlarda megavatsaat başına gaz fiyatı bugün 36,8 avro seviyesinden işlem görüyor.

Gaz fiyatları, geçen hafta çıkan grev haberlerinin hemen ardından yüzde 30 artış göstermişti.

Avustralya’nın Avrupa’ya doğrudan LNG tedariki kısıtlı olmasına rağmen, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından kıtaya Rus gazı arzının büyük ölçüde azalmış olması Avrupa’nın LNG ithalat bağımlılığını artırdı. Bu nedenle, küresel LNG piyasalarında oluşan arz endişeleri, Avrupa’daki gaz fiyatlarını doğrudan etkiliyor ve mevcut riskler, fiyatlarda dalgalanmaya yol açıyor.

Devamını oku
Reklam hba.com.tr
Reklam hba.com.tr
Bumerang - Yazarkafe

Trend olan