Takip Edin

Sektörel Gündem

Özhaseki’den kentsel dönüşüm açıklaması! 5 yıl içinde tamamlarız

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, İstanbul’a özel çıkartılması planlanan deprem yasası için tarafların anlaşması halinde Meclis’in yaz aylarında da toplanabileceğini söyledi.

Yayınlanma tarihi

-

Ece CEYHUN

Olası bir İstanbul depreminde 1.5 milyon binanın risk taşıdığı bu sayı içerisinde 600 bininin ise yüksek risk kategorisinde yer aldığı biliyor. Kahramanmaraş merkezli 11 ilde yıkıma neden olan 18 ili etkileyen depremler sonrasında bir taraftan bölgenin yeniden ayağa kaldırılması için çalışılırken diğer taraftan olası İstanbul depremi için çalışmalar sürüyor.

Dün basın-yayın kuruluşlarının yöneticileri ile bir araya gelen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, 11 yıldır devam eden İstanbul’daki kentsel dönüşüm işinde bugüne kadar karşılaştıkları engellerden aldıkları deneyimleri de içerecek şekilde bir yasa hazırladıklarını söyledi. Bakan Mehmet Özhaseki , “Bugüne kadar ne tür engellerle karşılaşmışsak bunları bertaraf edecek, bir an önce işi hızlandıracak tedbirleri alıp bu yasayı da çıkarmak istiyoruz” dedi.

Özhaseki kentsel dönüşümün tamamlanma hızının sorulması üzerine de, “Yasal düzenleme çıktıktan sonra İstanbul’da kentsel dönüşüm ne kadar zamanda bitirilebilir?” sorusuna, “Allah izin verirse 5 sene içerisinde biz bunu tamamlayacağımızı düşünüyoruz” yanıtını verdi. Dönüşüm için 3’te 2 rıza şartı olduğunu hatırlatan Özhaseki, “Bana göre yüzde 50’ye gelmeli. Bunu TBMM’ye getirip tartışacağız. Hızlı adımlar atarak TBMM’de yaz dönemi davet edilerek görüşülebilir” dedi.

Topu taca atmayalım

İstanbul’un bir an önce depreme hazırlanması gerektiğinin altını çizen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, “Topu taca atmadan doğru zeminde hareket etmek lazım” dedi.

Depremin Türkiye için siyaset üstü bir konu olduğunu belirten Özhaseki, Himalaya ile Alpler arasında deprem açısından en riskli 5 ülkeden birinin Türkiye olduğunu hatırlattı. 100 yılda ana karada 6 ve üzeri şiddette 60 deprem olduğunu ve 130 bin kişinin öldüğünü kaydeden Özhaseki, İstanbul için hazırlanan planının da 4 aşamalı olduğunu aktardı.

Devam eden kentsel dönüşüm politikası, rezerv alanlar, ‘Yarısı Bizden kampanyası’ ve İstanbul için çıkartılacak özel yasanın 4 aşamalı planın ana başlıkları olduğunu aktaran Özhaseki, burada düşünülen ve söylenen depremin altından kalkabilme ihtimalinin çok gözükmediğini, o yüzden hızlı davranmaları gerektiğini vurguladı. Özhaseki, “Gerekirse bu konuda hızlı adımlar atarak, Meclis çalışma döneminde değilse bile eğer takvim sıkışıksa yaz döneminde Meclisi başka işler için değil sırf bu iş için davet edip, bu yasaları görüşebiliriz. İnşallah yetiştiririz ve bir an önce başlarız diye de ümit ediyorum” dedi.

Rezerv konut alanları belirlendi

İstanbul’da kentsel dönüşüm öncesinde rezerv konut alanları belirlediklerini de anlatan Özhaseki, “Bu alanlarda 350 bin konuta kadar yeni, sağlam, güvenilir konutlar yapabileceğiz. Çevrede en riskli olan yapıları, o yaptığımız yeni yerlere taşıyarak belki de depreme hazırlığın ikinci adımını atmış olacağız diye düşünüyorum” diye konuştu. Özhaseki, İstanbul’un Anadolu ve Avrupa yakalarındaki rezerv alanların yerlerinin belli olduğunu, bunların büyük bir çoğunluğunun hazine arazisi, içlerinde kamu kurumları ve askeriyeye ait yerler de bulunduğunu belirterek, rezerv alanlarının konumlarına ilişkin ise bilgi vermek istemediğini ifade etti.

Kanal İstanbul rahatlatır

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, “Kanal İstanbul Projesi ile milyonlarca insanın yaşadığı Avrupa Yakası’nı bir ada haline getirmek olası bir depremde tahliye, kaçış ve yardımı zora sokar mı?” sorusunu “Tam tersine daha da kolaylaştırır. Yeni bir su yolu açıyorsunuz orada. İstanbul’un rahatlatılması, biraz daha yoğunluğun giderilmesi her halükarda tahliye için en önemli sebep. Oradaki yapılacak olan çalışmaların da bir kısmının kentsel dönüşüm için kullanılıyor olması İstanbul’un en büyük avantajı olsa gerek.” şeklinde cevapladı.

Deprem bölgesinde yerinde dönüşüm projesi

Deprem bölgesinde inşa edilen yeni konutların belirlenen rezerv alanlara yapıldığını anlatan Bakan Mehmet Özhaseki, sivil toplum örgütleri ve ticaret odalarıyla yaptıkları görüşmelerde de yerinde dönüşüm talebi aldıklarını aktardı.

Bölgede hayatı normalleştirmek adına şehir merkezlerinin canlandırılacağını da kaydeden Özhaseki şöyle konuştu: “Zaten 4 kırmızı çizgimiz var. Birincisi artık fay hatları ve fay kırıklarının olduğu yerlerde yapılaşma asla olmayacak.

Bunları şu anda haritalara, imar planlarına işliyoruz. Buraların 60 metre sağında, solunda hiçbir şekilde yapılaşmaya izin verilmeyecek. İkincisi, zemin sıvılaşması olan yerlerde de yapılaşma olmayacak. Üçüncüsü de dere yataklarında bir daha yapılaşma yapılamayacak. Dördüncü kırmızı çizgimiz de mühendislik ve mimarlık hesaplarından başlayarak yapım safhasının tamamında sıfır tolerans uygulanacak.”

Şehir merkezlerini TOKİ yapacak

Depremin en çok hasar verdiği 25 bölgede belediyelerle konuşup imar yetkisini de Bakanlık olarak aldıklarını, buralarda kurulan imar dönüşüm ofislerinde çalışmaların başladığını belirten Mehmet Özhaseki, deprem bölgesindeki şehir merkezlerinde yapılacak “birinci lig” diye tarif edilen yerlerin tamamının inşasını Bakanlığın yapacağını dile getirdi.

Depremin maliyetinin 100 milyar doların üzerinde olduğunu da kaydeden Özhaseki, 2 milyona yakın vatandaşın halen evinden uzakta; konteynerlerde 466 bin, çadırda ise 55 bin kişinin yaşadığını kaydetti. Bakan Özhaseki en çok yıkımın 254 bin bina ile Hatay’da olduğunu ifade etti.

Yarısı Bizden Kampanyası’na başvuru sayısı 1 milyonu geçti

Yarısı Bizden Kampanyası ile ilgili son durumu da paylaşan Bakan Mehmet Özhaseki, “Şu ana kadar Bakanlığımıza müracaat eden insanların sayısı 1 milyon 20 bin. Bina içerisinde tek tek müracaatlar var. Birden fazla müracaatlar var. Ama yüzde 100 kendi içerisinde anlaşma sağlamış bina sayısı 14 bin civarında. 14 bin binanın da bağımsız birim olarak karşılığı 71 bin civarında. Biz bunu biraz daha hızlandıracağız. Gerekirse 3’te 2 sağlayanlara da devam edeceğiz ki İstanbul’da düşündüğümüz gibi bir deprem olmadan bir an önce biz konutlarımızı daha sağlam, daha güvenilir hale getirelim” ifadelerini kullandı.

Devamını oku
Yorum Yaz

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sektörel Gündem

Manliftlerde Lityum Akü Dönemi: Avantajlar ve Dezavantajlar

Yayınlanma tarihi

-

Günümüzde inşaat, bakım ve lojistik sektörlerinde yaygın olarak kullanılan personel yükseltici platformlar (makaslı platformlar, eklemli platformlar, dikey platformlar vb.), teknolojik gelişmelerle birlikte daha verimli ve sürdürülebilir hale geliyor. Bu dönüşümün en önemli parçalarından biri ise lityum iyon (Li-ion) akü teknolojisi.

Geleneksel kurşun-asit akülere kıyasla daha uzun ömürlü, hızlı şarj olabilen ve bakım gerektirmeyen lityum aküler, birçok platform üreticisi tarafından tercih edilmeye başlandı. Sektörde bu teknolojiyi benimseyen firmalar arasında Trojan Battery ve Anko Enerji gibi önemli üreticiler yer alıyor. Özellikle Anko Enerji, manlift sistemleri için lityum akü dönüşüm ve enerji çözümleri sunarak işletmelere verimlilik ve maliyet avantajı sağlıyor.
Ancak lityum akülerin avantajları kadar, dikkate alınması gereken bazı dezavantajları da bulunuyor. İşte personel yükseltici platformlarda lityum akü kullanımının öne çıkan artıları ve eksileri:

Lityum Akülerin Avantajları
1. Daha Uzun Ömür
Lityum aküler, kurşun-asit akülere kıyasla 3 ila 5 kat daha uzun ömürlüdür. Ortalama 2.000 ila 5.000 şarj döngüsü sunarak, işletmeler için daha az değiştirme maliyeti anlamına gelir.

2. Daha Hızlı Şarj Süreleri
Lityum aküler, geleneksel akülere kıyasla çok daha kısa sürede şarj olur. Bu özellik, platformların daha kısa sürede kullanıma hazır hale gelmesini sağlayarak iş verimliliğini artırır.

3. Kısa Süreli Şarj İmkanı
Kurşun-asit aküler, tam şarj olmadan kullanıldığında ömürlerini kısaltabilir. Ancak lityum aküler bu sorunu yaşamaz. Örneğin, 1 saatlik öğle molasında bile şarj edilebilir ve kullanım ömrüne zarar vermeden çalışmaya devam edebilir.

4. Daha Hafif ve Kompakt Yapı
Lityum aküler, aynı kapasitedeki kurşun-asit akülere göre daha hafiftir. Bu da personel yükseltici platformların taşınmasını ve manevra kabiliyetini artırır.

5. Bakım Gerektirmeyen Kullanım
Lityum aküler, su ekleme veya düzenli bakım gerektirmez. Bu özellik, bakım maliyetlerini ve iş gücü ihtiyacını azaltarak işletmelere büyük avantaj sağlar.

6. Çevre Dostu Teknoloji
Kurşun içermeyen yapıları sayesinde çevreye daha az zarar verir ve geri dönüştürülebilir malzemeler içerir. Bu da işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlar.

Lityum Akülerin Dezavantajları
1. Yüksek Maliyet
Lityum akülerin başlangıç maliyeti, kurşun-asit akülere göre daha yüksektir. Ancak uzun vadede daha uzun ömür, düşük bakım gereksinimi ve enerji tasarrufu sayesinde bu maliyet dengelenebilir.

2. Soğuk Havalarda Performans Kaybı
Düşük sıcaklıklarda, lityum akülerin şarj alma süresi uzayabilir ve performans kaybı yaşanabilir. Soğuk hava koşullarında verimliliği koruyabilmek için özel ısıtma sistemleri gerekebilir.

3. Yangın Riski
Lityum iyon aküler, delinme veya aşırı ısınma durumunda yangın riski taşıyabilir. Ancak günümüzde gelişmiş güvenlik sistemleri sayesinde bu risk büyük ölçüde minimize edilmiştir.

Lityum Akülerle Geleceğe Yatırım
Sektörde lityum akü kullanımı giderek yaygınlaşırken, daha uzun ömür, yüksek verimlilik ve çevre dostu yapısıyla işletmeler için cazip bir alternatif haline gelmiştir. Ancak yüksek yatırım maliyeti ve soğuk hava koşullarındaki performans düşüşü gibi dezavantajları göz önünde bulundurulmalıdır.

Lityum akü teknolojisi, uzun vadede hem maliyet hem de operasyonel verimlilik açısından önemli kazançlar sunarak personel yükseltici platformlarda yeni bir dönem başlatıyor.
Lityum akülerle donatılmış platform üreticilerinin sunduğu çözümler ve toplam sahip olma maliyetleri değerlendirilerek doğru yatırım kararları alınabilir.

Devamını oku

Sektörel Gündem

Sanatın Gücü, Çocukların Hayal Gücü: İstanbul Vinç Resim Yarışması

Yayınlanma tarihi

-

İstanbul Vinç, yalnızca sektörel çözümler sunmakla kalmayıp topluma değer katan projelere imza atıyor. Bu yıl ilk kez düzenlenen çocuk resim yarışması, genç yeteneklerin hayal gücüne dokunarak sanata olan ilgilerini artırmayı ve özgün bakış açılarını desteklemeyi hedefledi. Yarışmanın teması “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” olarak belirlendi.

Yarışmaya Katılım ve Çalışmalar
Türkiye genelindeki tüm İstanbul Vinç şubelerinden katılım sağlanan yarışmada, çalışanların çocukları kendi gözlerinden İstanbul Vinç’i resmetti. Katılımcılar arasında, gökyüzüne yükselen makineler ve güvenli çalışma ortamlarını yansıtan çeşitli eserler dikkat çekti. Her bir çalışma, şirketin birlikteliğini pekiştirirken çocukların hayal gücünü ortaya koydu.

Jüri Değerlendirmesi ve Kazananlar
Jüri üyeleri, eserleri yaratıcılık, teknik uygulama ve temaya uygunluk kriterlerine göre titizlikle değerlendirdi. Kazananlar şu şekilde belirlendi:
Eyüp Kaan Deveci: İstanbul Vinçi rengarenk hayal dünyasında başarılı bir şekilde konumlandırdı.
Ebrar Duru Kaya: “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” temasını yansıtan çalışması büyük beğeni topladı.
Ebubekir Gümüş: İstanbul’un detaylarına öncelik veren çalışması ile fark yarattı.

İstanbul Vinç Pazarlama Müdürü Işıl Bilgin, sosyal medya üzerinden yaptığı değerlendirmede, yarışmanın hem çocuklarımızın sanat yeteneklerini ortaya çıkarmada hem de şirket içindeki birlikteliği güçlendirmede önemli bir rol oynadığını vurguladı. Bilgin, “Bu yarışma, geleceğimizin sanatçılarına ve liderlerine ilham veren, sosyal sorumluluk bilincimizi pekiştiren anlamlı bir adım. Çocuklarımızın hayal gücünü desteklemek, İstanbul Vinç ailesi olarak en büyük gurur kaynağımız” ifadelerini kullandı.

Sosyal Sorumluluk ve Gelecek Vizyonu

Yarışma, İstanbul Vinç ailesinin bir parçası olan çalışanların ve ailelerinin katılımıyla, şirket içindeki birlikteliği ve sosyal sorumluluğu pekiştirdi. Her katılımcının emeğine verilen değeri göstermek amacıyla tüm çocuklara D&R hediye kartları takdim edildi. Şirket, bu etkinliği önümüzdeki yıllarda geleneksel bir hale getirerek, sanatı, yaratıcılığı ve çocukların gelişimini desteklemeye devam etmeyi planlıyor.

Sanat, hayal gücüyle yükseklere ulaşır. İstanbul Vinç, sadece makinelerini değil, çocukların hayallerini de geleceğe taşıma misyonunu gururla sürdürüyor.

Devamını oku

Sektörel Gündem

İMİAD Başkanı Görkem Durmuş: ” Tavrımız Net Olmalı”

Yayınlanma tarihi

-

İstif Makinaları İş Adamları Derneği (İMİAD) Başkanı Görkem Durmuş TKU Magazin Dijital Dergisine verdiği röportajda Forkliftlerde emisyon sistemlerinin iptalinin, ayıplı mal, hukuki sorumluluk ve gelecek nesillere zararı ile ilgili söylememizde önemli konulara vurgu yaptı.

Forklift sektöründe giderek yaygınlaşan ve büyük tehlike arz eden bir durumla karşı karşıya olduğunu belirten Durmuş, “Emisyon sistemleriyle oynanmış, DPF’si (Dizel Partikül Filtresi) iptal edilmiş, AdBlue sistemi devre dışı bırakılmış makineler piyasaya sunuluyor. Bazı satıcılar daha az bakım maliyeti vaadiyle bu sistemleri iptal ederek kullanıcıya ‘avantaj’ sağladığını iddia ediyor. Oysa bu makineler, fabrika çıkışı teknik standartlara uygun olmadığı için ‘ayıplı mal’ statüsündedir ve hukuki yaptırımlara tabi olduğunu” söyledi.

 

DPF ve AdBlue Neden Önemlidir?
Modern forkliftlerde yer alan DPF, EGR ve AdBlue sistemleri, motorlu araçlardan kaynaklanan zehirli gazların doğaya salımını önlemeye yönelik hayati parçalardır. İfadesini kullanan Durmuş, “Bu sistemler sayesinde karbon monoksit, azot oksit gibi insan sağlığına zararlı gazlar minimize edilir. Özellikle kapalı alanlarda çalışan forkliftlerde bu sistemlerin işlevi, doğrudan işçi sağlığını ilgilendiren bir konudur.”

İş Kazaları ve Hukuki Sorumluluk
Emisyon sistemleri devre dışı bırakılmış makineler, kapalı ortamlarda ciddi iş kazalarına yol açabilir. Zehirli gaz solunumu nedeniyle bayılmalar, solunum hastalıkları ve uzun vadeli sağlık problemleri yaşanabilir. Bu tür durumlar meydana geldiğinde makine sahibi ve işveren doğrudan sorumludur ve ağır cezalarla karşılaşabilir. Ayrıca bu makineler, iş güvenliği yönetmeliklerine de açıkça aykırıdır.

Emisyonla Oynamak Sadece Teknik Bir Müdahale Değil, Aynı Zamanda Hukuki ve Ahlaki Bir Sorun
Emisyon sistemleriyle oynamak yalnızca teknik bir müdahale değil; aynı zamanda hukuki, ticari ve ahlaki sorumlulukları da beraberinde getirir. Bu tür müdahalelerle şirin görünmeye çalışan bazı satıcılar, aslında kullanıcıyı uzun vadede çok daha büyük risklerle baş başa bırakmaktadır. Bugün düşük bakım masrafı için yapılan bu tercihler, ileride cezalar, iş kazaları ve itibar kaybı olarak geri döner.

Sektör Olarak Tavrımız Net Olmalı

Bu tür uygulamaların yaygınlaşması yalnızca bireysel bir sorun değil; sektörümüzün geleceğini de tehdit eden bir durumdur. Satıcılar bu tarz makineleri satıştan men etmeli, servis noktaları bu sistemlerin iptaline aracı olmamalıdır. Aksine, sektördeki teknik ekiplerin emisyon sistemlerini doğru şekilde tanıması ve arızalarını çözebilmesi, mesleki gelişim adına önemli bir adımdır.

“Gelecek Nesillere Karşı Sorumluluğumuz” Diyerek Sorumluluk Bilincini Vurguladı
Unutulmamalıdır ki emisyon sistemleri yalnızca bugünü değil; yarını da korur. Hava kirliliğiyle mücadele, iklim değişikliğinin önlenmesi ve çevre dostu üretim anlayışı, sadece bireylerin değil; sektörlerin de sorumluluğundadır. Bugün yapılan bir müdahale, gelecekte çocuklarımızın soluduğu havayı etkileyebilir. Bu nedenle gelecek nesillere karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmeliyiz.

Sonuç olarak: “Forkliftlerde DPF, EGR ve AdBlue gibi emisyon sistemlerinin devre dışı bırakılması; hukuken suç, ticari olarak risk, çevre açısından ise büyük bir tehdittir. Tüm sektör paydaşlarının bu konuda bilinçlenmesi, kendi makinelerinde ve müşterilerine sundukları ürünlerde bu tür uygulamalara karşı tavır alması, hem sektörümüzün saygınlığı hem de insan sağlığı için elzemdir.” dedi.

Devamını oku

Trend olan