Takip Edin

Sektörel Gündem

Sürdürülebilir bir hayat felsefesi: Raw food çiğ beslenme

“Çevresel kirliliğe maruz kalan vücudumuz, kendini dengeye sokmak için bir mücadele vermektedir. Çiğ yiyecekler ile beslenerek vücudumuzu toksinlerden arındırmaya başlarız.” diyor Raw Food Mucizesi kitabının yazarı Elçin Oflaz.

Yayınlanma tarihi

-

Günay DEMİRBAĞ

Elçin Oflaz, küçüklüğünden gelen yemek yapma merakını yoga sentezinden geçirip uzmanlaşarak mesleği haline getiren şanslı insanlardan. New York’da yaşadığı yıllarda Donna Karan’ın kaybettiği eşi için kurduğu Urban Zen Vakfının on gün süren toplantısına yoga hocası kimliği ile davet edilmesi, ‘RawFood’ ile ilk kez tanışmasına sebep olur.

Daha sonra bu konudaki eğitimlerini derinleştiren Oflaz “ Yüz kişiden biri ve yoga eğitmeni olarak katıldığım bu muhteşem etkinlik benim açımdan dönüm noktası oldu” diyor. Şehir hayatı içerisinde sağlık ve huzur arayışları sürerken karşılaşılan alternatiflerden biri olan raw food beslenmenin merak edilen noktalarını Elçin Oflaz’a yönelttik.

Raw food / Çiğ beslenme nedir?

Raw food çiğ ya da en çok 46 dereceye kadar ısıtılmış gıdalar için kullanılan bir tanımdır. Sebzeler 46 derecenin üzerinde piştiği zaman yüzde 50 ile yüzde 75 oranında enzim ve vitaminlerini yitirir.

Bu bilgiye dayanan beslenme tarzı, dünyada çoğunlukla vegan beslemeyi temsil eder. Başta enzim olmak üzere, vitamin, mineral ve protein açısından zengin bir beslenme biçimidir. Dünya nüfusunun çok arttığı ve küresel ısınmanın bizi tehdit ettiği bu yüzyılda, sürdürülebilir tarım ve ekolojimiz için daha uygun bir sistem olduğu kabul edilir. Bu sistemde, yiyeceklerin tamamının değilse bile yüzde 60 – 70’nin çiğ tüketilmesi büyük fayda sağlayacaktır.

Raw food hazırlama yöntemleri sadece salata gibi çiğ olmak zorunda değildir, bu noktada devreye bizim gibi damağına düşkün şefler girer. Çiğ beslenme değişik teknikler, işlemler ve aletlerle çok lezzetli gurme bir yemek biçimi haline gelir.

Raw food beslenme sağlıklı ve fit olmanın yolu olarak görülüyor, bu tarz beslenenleri nasıl bir değişim bekliyor?

Size söyle açıklayabilirim, dört gün süren detoks programımızda üçüncü günde çok net şekilde göbekteki şişkinliğin indiğini kendileri ve biz de görüyoruz. Çok daha iyi uyuyorlar ve enerjileri yükseliyor. Dijital aletlerimizle geldiklerinde kiloları yağ ve kas oranları ölçülüyor, dördüncü günün sonunda ise iki ile iki buçuk kg yağdan kilolarını verdiklerini deneyimliyorlar.

Benim dünyaca ünlü eğitim aldığım Hippocrates Wellness Center’da üç hafta kaldıklarında laboratuvar sonuçlarının değişmiş olduğunu gözlemledim. Burada da dışarıdan danışmanlığa bu kişilerle devam ettiğimde aynı sonuçları bizlerde görüyoruz. Karaciğer yağlanması, kolesterol, insülin direnci gibi vb. problemlerin ortadan kaybolduğunda aldıkları ilaçları dahi bırakanlar oluyor. Bunun yanında tabi ki her zaman günlük yürüyüş ve hareket önemli bir etken.

Bu bir detoks yöntemi mi yoksa hayat tarzı mı?

Raw food vegan veya ( bitkisel / plant based ) beslenme aslında sürdürülebilir bir hayat felsefesi. Doğaya zarar vermeden ekolojik bir yaşam, diğer hissedebilen canlılar ile birlikte çevreyle barış halinde ve huzurlu yaşam sürmek. Ancak bize gelen danışanlarımıza bunu bir arınma aracı olarak kullanıp onlara bu tarz bir beslenmenin kendilerinde ruhsal ve bedensel bir iyileşme deneyimlendirip aynı zamanda duygu değişikliklerini hissetmelerini sağlıyoruz.

Raw food beslenmesine başlamak isteyen tüm geleneksel mutfak alışkanlıklarını değiştirmek zorunda mı?

Hayır değiştirmek zorunda değil, sadece mutfağımızda da var olan çiğ lezzetleri daha fazla tüketip, işlenmiş ve pişirilmiş gıdaları daha az tüketebilirler. Örneğin: Hepimizin bildiği üzere bizim kültürümüzde turşular, mezeler, salatalar ve soğuk içecek ve çorbalarımız var.

Başlangıç yapanlara geçiş sürecini nasıl yönetmeliler ve aşamalarını açıklar mısınız?

Öncelikle kahvaltıyı bir kenara atıp, çiğnemeden tüketebilecekleri vitamin ve mineralden zengin, tok tutan bir kaç smoothie tarifiyle başlayabilirler. Bunu da benim kitabımdan veya sosyal medya hesabımda bulabilirler. (website elcinoflaz.com,instagram: @elcinoflazdetox) onun dışında kesinlikle öğlen veya akşam yemeğinde koyu yeşillikli, baklagil filizli, proteinden zengin bir salata tüketebilirler.

Bir de dolaplarına kendilerine tüm hafta yetecek organik veya lokal ürün sağlayacak bir online tedarikçi bulup haftada bir gün yarım saat oturup bir alışveriş listesi hazırlamalarını tavsiye ederim. Böylece hayatları çok kolaylaşacak, bir de bu ürünleri alınca bir yarım saat harcayıp yıkayıp çok dikkatli kurutarak kâğıt havluya veya hava almayan kaplara yerleştirip ellerini attıklarında menülerini hayata geçirecek malzemeleri olsun. Bir de kendinize güzel lahana turşusu yapıp ekonomik bir probiyotik sağlayabilirsiniz.

Dolabınızda her zaman şarap renginde şarap bardağında içebileceğiniz bir şalgam alabilirsiniz:) Bazı meyveleri dondurabilir ve daha sonra onları dondurma, sorbe yapabilirsiniz. Her zaman buzdolabınızda tatlı krizinizi yatıştıracak ancak insülininizi tetiklemeyecek glütensiz doğal şekerli 15 dakikada hazırlayabileceğiniz, müthiş lezzetli bir raw cheesecake olabilir. Bunu da buzlukta koruyup küçük parçalar halinde 4-5 gün tüketebilirsiniz. Ayrıca evlerinde her zaman glutensiz tahıllar mutlaka bulunsun derim.

Malzeme ve yiyecekleri hazırlanması bölge ve iklime göre değişiklik gösteriyor mu?

Bir Akdeniz ülkesi olduğumuzdan çiğ beslenme aslında bizim ülkemiz için çok uygun. Çünkü dört mevsimi birden yaşıyoruz.

Ancak çok soğuk olan şehirlerde çiğ beslenme biraz daha zor olabilir ancak bitkisel beslenme daha uygun olabilir. Ancak yazın ürettiklerini dondurarak kışın tüketebilirler. Artık tüm büyük marketlerde donuk ürünleri bulmak ve taze ürünler getirilmekte daha fazla seçenek var. Her insan yüzde 30 oranında çiğ beslenebilir. Biz meyve ve sebze konusunda zengin bir ülkeyiz. İstediğiniz takdirde filizlendirme yapabilirsiniz.

Onun dışında zamanla ekonomik problemler arttıkça duygusal yiyicilikten çıkıp vücudun işlevlerini sürdürebilmesi için işlenmemiş gıdalar tüketmemiz gerekir. Bakliyatlar, kuruyemişler ve tohumları tüketmemiz gerekir. Ayrıca öğünlerimizi de ikiye düşürmemiz gerekiyor.

Bugün ne kadar çok pişmiş yemek yersek o kadar çok mutsuz oluyoruz. Seratonin üretimi bağırsaklarda başlıyor ve insanlar işlenmiş gıdalar yiyerek mutsuz oluyorlar. Hem de ceplerinden çok para çıkmış oluyor. Hem de kan şekerleri düştükleri için sürekli sinir ve stres problemleri yaşıyorlar.

Malzemeleri hazırlarken geleneksel yöntemlerden yararlanılabilir mi?

Örneğin mutlaka dehidratöre sahip olmak gerekli mi? Geleneksel yöntemler derken tabi ki de iyi bir öncelikle iyi bir bıçak, bir yemek tahtası, iyi ve güçlü bir blender şart ve robot, ikisini bir arada bulunduran bir alette olabilir.

Çünkü iyi bir blender da bütün çorbalarınızı, smothielerinizi, bitkisel sütlerinizi rahatlıkla yapabileceksiniz. Bunları da saklama kaplarında 3-4 gün boyunca koruyabileceksiniz. Brokoli gibi pancar gibi sebzeleri bir robot sayesinde enfes salatalar haline getirebilirsiniz.

Tüm sebzelerin robotta bütün doğrama ve parçalama işlemlerini yapabilirsiniz. Blenderda hazırladığınız değişik soslarla harmanlayıp müthiş salatalar hazırlayabilirsiniz. Dehidratör şart değil tüm krakerlerinizi kendi ev fırınınızda yapabilirsiniz. Ancak dehidratör gibi biraz daha profesyonel aletleri de daha sonrasında mutfaklarına yeni lezzetler için katabilirler.

Elçin Oflaz:

Amerika’da önce psikoloji eğitimiyle sonra Raw Food şeflik ve beslenme uzmanlığı, yoga eğitimiyle harmanlanmış 20 senelik bir tecrübemle oluşturulmuş bir program sunuyoruz Büyükada’daki Detoks merkezimizde. Şehre 30 dakikalık bir mesafede olmasına rağmen şehirden bir o kadar uzak doğal bir ortamda. Bu programı tek başına ne bir diyet ne bir detoks olarak tanımlayamayız, zira merkezimize gelen danışanlarımızla birlikte sürdürülebilir sağlıklı bir yaşam sürecine başlıyoruz.

Ben bilfiil yanlarında olarak onlara bu süreçte her konuda destek sağlıyorum. Yani tek bir cümle ile programımızı tanımlayın derseniz; kişilerin ruhsal ve bedensel sağlıklarını bir bütün olarak ele alıyoruz ve merkezimizde adım attıkları sağlıklı yaşam biçimini sürdürülebilir hale getirmeleri için yemek atölyeleri, yoga ve nefes terapileri ve gün boyunca organik raw-vegan gurme yemekler ile destekliyoruz.

Devamını oku
Yorum Yaz

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sektörel Gündem

SAHİMDER İş- Mak Fest 2025 Sakarya’da Kapılarını Açtı

Yayınlanma tarihi

-

15 – 18 mayıs tarihleri arasında kapıları açık olacak olan SAHİMDER İş- Mak Fest 2025, Serdivan AVM karşında eşsiz bir törenle başladı. Sektörün önde gelen markalarını bir araya getirdi.

Sakarya Hafriyatçılar ve İs Makinaları Derneği (SAHİMDER) öncülüğünde hayata geçirilen İş – Mak Fest 2025, sektörde önemli bir adım atarak ağır iş makineleri dünyasını Sakarya’da bir araya getirdi. Sanayi ve teknoloji alanında dikkat çeken etkinlik, büyük bir katlımla başladı. Açılışta, Serdivan ve Erenler Belediye başkanları ile sivil toplum temsilcileri hazır bulundu. Katılımcılar, festivalin şehir ve ülke ekonomisi açısından taşıdığı öneme vurgu yaptı. Vinçlerden ekskavatörlere, kaldırma sistemlerinden inovatif platform çözümlerine kadar birçok ürünün sergilendiği alanda ziyaretçiler, sektörel gelişmeleri yakından takip etme fırsatı yakaladı.

Açılış Hep Birlikte Yapıldı

Etkinliğin açılış kurdelesi; Serdivan Belediye Başkanı Osman Çelik, Erenler Belediye Başkanı Şenol Dinç, 15 Temmuz Milli irade Derneği Genel Başkan Vekili Yunus Özçelik, SAHİMDER Başkanı Can Akova, SAHİMDER yöneticileri ve katılımcı firma temsilcileri tarafınca birlikte kesildi. İş makineleri dünyasının kalbi bu hafta Sakarya’da atıyor. Ekskavatörlerden vinç sistemlerine, platform çözümlerinden kaldırma ve taşıma ekipmanlarına kadar çok sayıda ürün, etkinlik alanında ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor. Katılımcılar, firmaların sahada sergilediği ürünleri yakından inceleme ve avantajlı tanıtım kampanyalarından faydalanma şansı yakalıyor.

SAHİMDER Başkanı Can Akova “Hedefimiz, Bu Organizasyonu Geleneksel Hale Getirmek ve Her Yıl Daha Da Büyütmek. ” Açılışta konuşan SAHİMDER Başkanı Can Akova, “Bu yıl Sakarya’da sektörel anlamda önemli bir adım attık. Türkiye’nin dört bir yanından iş makinaları temsilcilerini bir araya getirdik. Hedefimiz, bu organizasyonu geleneksel hale getirmek ve her yıl daha da büyütmek.

Destek veren tüm kurumlara ve firmalara teşekkür ediyorum” dedi.

İş-Mak Fest 2025, 15-18 Mayıs tarihleri arasında her gün 10.00-19.00 saatlerinde ziyarete açık olacak.

 

Devamını oku

Sektörel Gündem

Manliftlerde Lityum Akü Dönemi: Avantajlar ve Dezavantajlar

Yayınlanma tarihi

-

Günümüzde inşaat, bakım ve lojistik sektörlerinde yaygın olarak kullanılan personel yükseltici platformlar (makaslı platformlar, eklemli platformlar, dikey platformlar vb.), teknolojik gelişmelerle birlikte daha verimli ve sürdürülebilir hale geliyor. Bu dönüşümün en önemli parçalarından biri ise lityum iyon (Li-ion) akü teknolojisi.

Geleneksel kurşun-asit akülere kıyasla daha uzun ömürlü, hızlı şarj olabilen ve bakım gerektirmeyen lityum aküler, birçok platform üreticisi tarafından tercih edilmeye başlandı. Sektörde bu teknolojiyi benimseyen firmalar arasında Trojan Battery ve Anko Enerji gibi önemli üreticiler yer alıyor. Özellikle Anko Enerji, manlift sistemleri için lityum akü dönüşüm ve enerji çözümleri sunarak işletmelere verimlilik ve maliyet avantajı sağlıyor.
Ancak lityum akülerin avantajları kadar, dikkate alınması gereken bazı dezavantajları da bulunuyor. İşte personel yükseltici platformlarda lityum akü kullanımının öne çıkan artıları ve eksileri:

Lityum Akülerin Avantajları
1. Daha Uzun Ömür
Lityum aküler, kurşun-asit akülere kıyasla 3 ila 5 kat daha uzun ömürlüdür. Ortalama 2.000 ila 5.000 şarj döngüsü sunarak, işletmeler için daha az değiştirme maliyeti anlamına gelir.

2. Daha Hızlı Şarj Süreleri
Lityum aküler, geleneksel akülere kıyasla çok daha kısa sürede şarj olur. Bu özellik, platformların daha kısa sürede kullanıma hazır hale gelmesini sağlayarak iş verimliliğini artırır.

3. Kısa Süreli Şarj İmkanı
Kurşun-asit aküler, tam şarj olmadan kullanıldığında ömürlerini kısaltabilir. Ancak lityum aküler bu sorunu yaşamaz. Örneğin, 1 saatlik öğle molasında bile şarj edilebilir ve kullanım ömrüne zarar vermeden çalışmaya devam edebilir.

4. Daha Hafif ve Kompakt Yapı
Lityum aküler, aynı kapasitedeki kurşun-asit akülere göre daha hafiftir. Bu da personel yükseltici platformların taşınmasını ve manevra kabiliyetini artırır.

5. Bakım Gerektirmeyen Kullanım
Lityum aküler, su ekleme veya düzenli bakım gerektirmez. Bu özellik, bakım maliyetlerini ve iş gücü ihtiyacını azaltarak işletmelere büyük avantaj sağlar.

6. Çevre Dostu Teknoloji
Kurşun içermeyen yapıları sayesinde çevreye daha az zarar verir ve geri dönüştürülebilir malzemeler içerir. Bu da işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlar.

Lityum Akülerin Dezavantajları
1. Yüksek Maliyet
Lityum akülerin başlangıç maliyeti, kurşun-asit akülere göre daha yüksektir. Ancak uzun vadede daha uzun ömür, düşük bakım gereksinimi ve enerji tasarrufu sayesinde bu maliyet dengelenebilir.

2. Soğuk Havalarda Performans Kaybı
Düşük sıcaklıklarda, lityum akülerin şarj alma süresi uzayabilir ve performans kaybı yaşanabilir. Soğuk hava koşullarında verimliliği koruyabilmek için özel ısıtma sistemleri gerekebilir.

3. Yangın Riski
Lityum iyon aküler, delinme veya aşırı ısınma durumunda yangın riski taşıyabilir. Ancak günümüzde gelişmiş güvenlik sistemleri sayesinde bu risk büyük ölçüde minimize edilmiştir.

Lityum Akülerle Geleceğe Yatırım
Sektörde lityum akü kullanımı giderek yaygınlaşırken, daha uzun ömür, yüksek verimlilik ve çevre dostu yapısıyla işletmeler için cazip bir alternatif haline gelmiştir. Ancak yüksek yatırım maliyeti ve soğuk hava koşullarındaki performans düşüşü gibi dezavantajları göz önünde bulundurulmalıdır.

Lityum akü teknolojisi, uzun vadede hem maliyet hem de operasyonel verimlilik açısından önemli kazançlar sunarak personel yükseltici platformlarda yeni bir dönem başlatıyor.
Lityum akülerle donatılmış platform üreticilerinin sunduğu çözümler ve toplam sahip olma maliyetleri değerlendirilerek doğru yatırım kararları alınabilir.

Devamını oku

Sektörel Gündem

Sanatın Gücü, Çocukların Hayal Gücü: İstanbul Vinç Resim Yarışması

Yayınlanma tarihi

-

İstanbul Vinç, yalnızca sektörel çözümler sunmakla kalmayıp topluma değer katan projelere imza atıyor. Bu yıl ilk kez düzenlenen çocuk resim yarışması, genç yeteneklerin hayal gücüne dokunarak sanata olan ilgilerini artırmayı ve özgün bakış açılarını desteklemeyi hedefledi. Yarışmanın teması “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” olarak belirlendi.

Yarışmaya Katılım ve Çalışmalar
Türkiye genelindeki tüm İstanbul Vinç şubelerinden katılım sağlanan yarışmada, çalışanların çocukları kendi gözlerinden İstanbul Vinç’i resmetti. Katılımcılar arasında, gökyüzüne yükselen makineler ve güvenli çalışma ortamlarını yansıtan çeşitli eserler dikkat çekti. Her bir çalışma, şirketin birlikteliğini pekiştirirken çocukların hayal gücünü ortaya koydu.

Jüri Değerlendirmesi ve Kazananlar
Jüri üyeleri, eserleri yaratıcılık, teknik uygulama ve temaya uygunluk kriterlerine göre titizlikle değerlendirdi. Kazananlar şu şekilde belirlendi:
Eyüp Kaan Deveci: İstanbul Vinçi rengarenk hayal dünyasında başarılı bir şekilde konumlandırdı.
Ebrar Duru Kaya: “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” temasını yansıtan çalışması büyük beğeni topladı.
Ebubekir Gümüş: İstanbul’un detaylarına öncelik veren çalışması ile fark yarattı.

İstanbul Vinç Pazarlama Müdürü Işıl Bilgin, sosyal medya üzerinden yaptığı değerlendirmede, yarışmanın hem çocuklarımızın sanat yeteneklerini ortaya çıkarmada hem de şirket içindeki birlikteliği güçlendirmede önemli bir rol oynadığını vurguladı. Bilgin, “Bu yarışma, geleceğimizin sanatçılarına ve liderlerine ilham veren, sosyal sorumluluk bilincimizi pekiştiren anlamlı bir adım. Çocuklarımızın hayal gücünü desteklemek, İstanbul Vinç ailesi olarak en büyük gurur kaynağımız” ifadelerini kullandı.

Sosyal Sorumluluk ve Gelecek Vizyonu

Yarışma, İstanbul Vinç ailesinin bir parçası olan çalışanların ve ailelerinin katılımıyla, şirket içindeki birlikteliği ve sosyal sorumluluğu pekiştirdi. Her katılımcının emeğine verilen değeri göstermek amacıyla tüm çocuklara D&R hediye kartları takdim edildi. Şirket, bu etkinliği önümüzdeki yıllarda geleneksel bir hale getirerek, sanatı, yaratıcılığı ve çocukların gelişimini desteklemeye devam etmeyi planlıyor.

Sanat, hayal gücüyle yükseklere ulaşır. İstanbul Vinç, sadece makinelerini değil, çocukların hayallerini de geleceğe taşıma misyonunu gururla sürdürüyor.

Devamını oku

Trend olan