Takip Edin

Sektörel Gündem

İşlerini robotlara kaptırma korkusu!

Türkiye’deki çalışanların %55’i işlerini bir robota kaptırmaktan korkuyor ve her dört çalışandan biri (%26) şirketlerinde robotlar veya otomatik sistemlerle ilgili siber güvenlik hakkında olaylar duyduğunu bildiriyor. Bununla birlikte birçok çalışan da robotlaşmanın getirdiği olumlu etkilerin farkında.

Yayınlanma tarihi

-

Günay DEMİRBAĞ

İnsan zekasını taklit eden, yüklenilen bilgileri yineleyip, geliştirerek istenilen görevleri yerine getiren sistem yapay zekâ olarak adlandırılıyor. Temel amacı ise insan yeteneklerine katkıda bulunması olarak nitelendiriliyor. Tüm bunların ışığında yapay zekânın ticari unsur olarak görülmesi doğal sürecin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.

İş dünyası başta olmak üzere hayatın her alanına giren robotlar teknolojik hayatın rutini haline geldiler. Günlük yaşam içerisinde depolarda mal tasnif eden, araba yıkayan, siparişleri teslim eden, hastalara ilaç dağıtan, fabrikalarda montaj işlerini yapan robotlar bulunuyor. Yapay zekânın tercih edilmesinin en önemli sebepleri olarak gösterilen can ve iş güvenliğinin artması yanı sıra durmaksızın çalışabilme kapasiteleri olması. Yapay zekâ ile veya yapay zekâ destekli çalışan cihazlar tercih edilerek işlerin yönetilmesi ve yönlendirilmesinde etkinlikleri daha da artacak

Türkler işlerini robotların alacağını düşünüyor

Günümüzde ise akıcı bir sohbet sürdürebilen, karmaşık bilimsel kavramları açıklayabilen, diller arasında metin çevirileri ve daha fazlasını da yapabilme potansiyeline sahip insan benzeri metinler üretmek için derin öğrenmeyi kullanan dil modeli San Francisco’lu OpenAI şirketinin geliştirdiği ChatGPT’ler hayatımızda önemli bir yere sahip. Bir sohbet robotu olan ChatGPT, ayrıca metni resme dönüştürebiliyor.

Sanat dahil her geçen gün artan yapay zekâ kullanımına uygun ortamların yaratılması bazı endişeleri arkasından getiriyor. İnsandan ayırt etmesi neredeyse imkânsız olarak problemleri çözebiliyor, kodlama yapabiliyor, hikâyeler yazabiliyor. Siber güvenlik ve dijital gizlilik şirketi Kaspersky’nin Ortadoğu, Türkiye ve Afrika bölgesindeki çalışanlarına bir anket uyguladı. Bu anket sonucunda, çalışanların şirkette kullanılan robotlara bakış açıları ortaya konuldu.

Çalışanların robotlar ve otomasyon sistemleri konusunda birtakım endişeleri bulunuyor. Türkiye’deki çalışanların %55’i işlerini bir robota kaptırmaktan korkuyor ve her dört çalışandan biri (%26) şirketlerinde robotlar veya otomatik sistemlerle ilgili siber güvenlik olayları duyduğunu bildiriyor. Tüm bu sayısal verilerin dışında robotlaşmanın getirdiği hız ve kolaylıkların farkında olarak bazı çalışanlar bu gelişmeye olumlu yaklaşıyor.

Yapa zekânın gelişimiyle bazı meslekler yok olacak

Yapay zekânın iş hayatında aktifleşmesi ile uzmanlar bazı mesleklerin gelecekte yok olacaklarını söylüyorlar. Örneğin muhasebecilik, sekreterlik, emlakçılık, ön büro işleri ilk akla gelen ileride yerini yapay zekâya bırakacak meslekler.

Bunların yanı sıra bazı iş kollarının yanına yenileri eklenerek devam edecek; Robotik Mühendisliği, Oyun Geliştirici, Blockchain Geliştirici gibi meslekler gelecekte yerleri koruyacaklar arasında bulunuyor.

Anketin Türkiye sonuçlarında çalışanların, robotların varlığından rahatsızlık duymayan ve olumlu yanıtlar verenlerin de olduğunu belirten siber güvenlik firması otomasyonun çalışanların sağlığına büyük faydası olduğunu belirtiyor. Ankete göre çalışanların %82’si de robotların kendilerini fiziksel olarak zorlayıcı veya tehlikeli işler yapmaktan kurtardığının altını çiziyor.

%44’ü bunun insan faktöründen kaynaklanan iş kazası olasılığını azalttığını söylüyor. Bunun yanında çalışanların %51’i robotların üretim süreçlerinde verimliliği artırdığını ve ekonomik fayda sağladığını da belirtiliyor. Ayrıca %39’u robotlaşmanın çalışanlara daha ilgi çekici ve daha yüksek ücretli pozisyonlar için yeniden eğitim fırsatı sunduğuna inanıyor.

Araba yıkama makinesi bile hacklenebilir

Kaspersky’nin Teknik Uzmanı Brandon Muller konuyla alakalı olarak “2017 yılındaki Black Hat konferansında araştırmacılar Billy Rios ve Jonathan Butts, otomatik araba yıkama makinelerinin nasıl hackleneceğini ve bunun insanlar için ne tür bir tehdit oluşturduğunu gösterdiler.

İnternete bağlanabilen PDQ LaserWash tipi bir otomatik araba yıkama sistemi üzerinde çalıştılar ve onu ele geçirmenin bir yolunu buldular. Hatta, sadece aracı değil, sürücüyü de tehlikeye atabilecek şekilde, otomatik kapıyı bir otomobile çarpmanın mümkün olduğunu bile gösterdiler.

Bazı kişi ve kuruluşlar otomasyona karşı temkinli davranıp onu kullanmaktan kaçınırken, diğerleri iş süreçlerini yeni teknolojilerden en fazla faydayı sağlayacak şekilde uyarlıyor. Daha fazla iş dijitalleşmesi kaçınılmaz olduğundan, dünyanın dört bir yanındaki şirketlerin iş ihtiyaçları için otomatikleştirilmiş çözümleri nasıl daha güvenli ve verimli hale getireceklerini keşfetmeleri gerekiyor” dedi.

Siber tehditten nasıl korunulur?

Uzmanlar, endüstriyel bilgisayar sistemlerini tehditlerden korumak için şunları öneriyor:

Olası siber güvenlik sorunlarını belirlemek ve ortadan kaldırmak için Operasyonel Teknoloji (OT) sistemlerinin düzenli güvenlik değerlendirmelerinin yapılması.

Etkili zafiyet analizi yönetimi süreci için bir temel olarak sürekli güvenlik açığı değerlendirmesi ve önceliklendirme oluşturulması.

Şirketin operasyon teknolojileri ağında anahtar bileşenlerin zamanında güncellenmesi; mümkün olan en kısa sürede güvenlik düzeltmelerini uygulamak için ek önlemlere başvurmak.

Gelişmiş tehditlerin zamanında tespiti, araştırılması ve olayların etkin bir şekilde düzeltilmesi için Endüstriyel Uç nokta Tehdit Algılama ve Yanıt (EDR) çözümlerinin kullanılması.

Ekiplerinizin olay önleme, algılama ve yanıt verme becerilerini geliştirip güçlendirerek yeni ve gelişmiş kötü amaçlı tekniklere karşı yanıt geliştirmek önemli. BT güvenlik ekipleri ve OT personeli için özel OT güvenlik eğitimi, bu hedefe ulaşılmasına yardımcı olacak temel önlemlerden biridir.

Devamını oku
Yorum Yaz

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sektörel Gündem

Manliftlerde Lityum Akü Dönemi: Avantajlar ve Dezavantajlar

Yayınlanma tarihi

-

Günümüzde inşaat, bakım ve lojistik sektörlerinde yaygın olarak kullanılan personel yükseltici platformlar (makaslı platformlar, eklemli platformlar, dikey platformlar vb.), teknolojik gelişmelerle birlikte daha verimli ve sürdürülebilir hale geliyor. Bu dönüşümün en önemli parçalarından biri ise lityum iyon (Li-ion) akü teknolojisi.

Geleneksel kurşun-asit akülere kıyasla daha uzun ömürlü, hızlı şarj olabilen ve bakım gerektirmeyen lityum aküler, birçok platform üreticisi tarafından tercih edilmeye başlandı. Sektörde bu teknolojiyi benimseyen firmalar arasında Trojan Battery ve Anko Enerji gibi önemli üreticiler yer alıyor. Özellikle Anko Enerji, manlift sistemleri için lityum akü dönüşüm ve enerji çözümleri sunarak işletmelere verimlilik ve maliyet avantajı sağlıyor.
Ancak lityum akülerin avantajları kadar, dikkate alınması gereken bazı dezavantajları da bulunuyor. İşte personel yükseltici platformlarda lityum akü kullanımının öne çıkan artıları ve eksileri:

Lityum Akülerin Avantajları
1. Daha Uzun Ömür
Lityum aküler, kurşun-asit akülere kıyasla 3 ila 5 kat daha uzun ömürlüdür. Ortalama 2.000 ila 5.000 şarj döngüsü sunarak, işletmeler için daha az değiştirme maliyeti anlamına gelir.

2. Daha Hızlı Şarj Süreleri
Lityum aküler, geleneksel akülere kıyasla çok daha kısa sürede şarj olur. Bu özellik, platformların daha kısa sürede kullanıma hazır hale gelmesini sağlayarak iş verimliliğini artırır.

3. Kısa Süreli Şarj İmkanı
Kurşun-asit aküler, tam şarj olmadan kullanıldığında ömürlerini kısaltabilir. Ancak lityum aküler bu sorunu yaşamaz. Örneğin, 1 saatlik öğle molasında bile şarj edilebilir ve kullanım ömrüne zarar vermeden çalışmaya devam edebilir.

4. Daha Hafif ve Kompakt Yapı
Lityum aküler, aynı kapasitedeki kurşun-asit akülere göre daha hafiftir. Bu da personel yükseltici platformların taşınmasını ve manevra kabiliyetini artırır.

5. Bakım Gerektirmeyen Kullanım
Lityum aküler, su ekleme veya düzenli bakım gerektirmez. Bu özellik, bakım maliyetlerini ve iş gücü ihtiyacını azaltarak işletmelere büyük avantaj sağlar.

6. Çevre Dostu Teknoloji
Kurşun içermeyen yapıları sayesinde çevreye daha az zarar verir ve geri dönüştürülebilir malzemeler içerir. Bu da işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlar.

Lityum Akülerin Dezavantajları
1. Yüksek Maliyet
Lityum akülerin başlangıç maliyeti, kurşun-asit akülere göre daha yüksektir. Ancak uzun vadede daha uzun ömür, düşük bakım gereksinimi ve enerji tasarrufu sayesinde bu maliyet dengelenebilir.

2. Soğuk Havalarda Performans Kaybı
Düşük sıcaklıklarda, lityum akülerin şarj alma süresi uzayabilir ve performans kaybı yaşanabilir. Soğuk hava koşullarında verimliliği koruyabilmek için özel ısıtma sistemleri gerekebilir.

3. Yangın Riski
Lityum iyon aküler, delinme veya aşırı ısınma durumunda yangın riski taşıyabilir. Ancak günümüzde gelişmiş güvenlik sistemleri sayesinde bu risk büyük ölçüde minimize edilmiştir.

Lityum Akülerle Geleceğe Yatırım
Sektörde lityum akü kullanımı giderek yaygınlaşırken, daha uzun ömür, yüksek verimlilik ve çevre dostu yapısıyla işletmeler için cazip bir alternatif haline gelmiştir. Ancak yüksek yatırım maliyeti ve soğuk hava koşullarındaki performans düşüşü gibi dezavantajları göz önünde bulundurulmalıdır.

Lityum akü teknolojisi, uzun vadede hem maliyet hem de operasyonel verimlilik açısından önemli kazançlar sunarak personel yükseltici platformlarda yeni bir dönem başlatıyor.
Lityum akülerle donatılmış platform üreticilerinin sunduğu çözümler ve toplam sahip olma maliyetleri değerlendirilerek doğru yatırım kararları alınabilir.

Devamını oku

Sektörel Gündem

Sanatın Gücü, Çocukların Hayal Gücü: İstanbul Vinç Resim Yarışması

Yayınlanma tarihi

-

İstanbul Vinç, yalnızca sektörel çözümler sunmakla kalmayıp topluma değer katan projelere imza atıyor. Bu yıl ilk kez düzenlenen çocuk resim yarışması, genç yeteneklerin hayal gücüne dokunarak sanata olan ilgilerini artırmayı ve özgün bakış açılarını desteklemeyi hedefledi. Yarışmanın teması “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” olarak belirlendi.

Yarışmaya Katılım ve Çalışmalar
Türkiye genelindeki tüm İstanbul Vinç şubelerinden katılım sağlanan yarışmada, çalışanların çocukları kendi gözlerinden İstanbul Vinç’i resmetti. Katılımcılar arasında, gökyüzüne yükselen makineler ve güvenli çalışma ortamlarını yansıtan çeşitli eserler dikkat çekti. Her bir çalışma, şirketin birlikteliğini pekiştirirken çocukların hayal gücünü ortaya koydu.

Jüri Değerlendirmesi ve Kazananlar
Jüri üyeleri, eserleri yaratıcılık, teknik uygulama ve temaya uygunluk kriterlerine göre titizlikle değerlendirdi. Kazananlar şu şekilde belirlendi:
Eyüp Kaan Deveci: İstanbul Vinçi rengarenk hayal dünyasında başarılı bir şekilde konumlandırdı.
Ebrar Duru Kaya: “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” temasını yansıtan çalışması büyük beğeni topladı.
Ebubekir Gümüş: İstanbul’un detaylarına öncelik veren çalışması ile fark yarattı.

İstanbul Vinç Pazarlama Müdürü Işıl Bilgin, sosyal medya üzerinden yaptığı değerlendirmede, yarışmanın hem çocuklarımızın sanat yeteneklerini ortaya çıkarmada hem de şirket içindeki birlikteliği güçlendirmede önemli bir rol oynadığını vurguladı. Bilgin, “Bu yarışma, geleceğimizin sanatçılarına ve liderlerine ilham veren, sosyal sorumluluk bilincimizi pekiştiren anlamlı bir adım. Çocuklarımızın hayal gücünü desteklemek, İstanbul Vinç ailesi olarak en büyük gurur kaynağımız” ifadelerini kullandı.

Sosyal Sorumluluk ve Gelecek Vizyonu

Yarışma, İstanbul Vinç ailesinin bir parçası olan çalışanların ve ailelerinin katılımıyla, şirket içindeki birlikteliği ve sosyal sorumluluğu pekiştirdi. Her katılımcının emeğine verilen değeri göstermek amacıyla tüm çocuklara D&R hediye kartları takdim edildi. Şirket, bu etkinliği önümüzdeki yıllarda geleneksel bir hale getirerek, sanatı, yaratıcılığı ve çocukların gelişimini desteklemeye devam etmeyi planlıyor.

Sanat, hayal gücüyle yükseklere ulaşır. İstanbul Vinç, sadece makinelerini değil, çocukların hayallerini de geleceğe taşıma misyonunu gururla sürdürüyor.

Devamını oku

Sektörel Gündem

İMİAD Başkanı Görkem Durmuş: ” Tavrımız Net Olmalı”

Yayınlanma tarihi

-

İstif Makinaları İş Adamları Derneği (İMİAD) Başkanı Görkem Durmuş TKU Magazin Dijital Dergisine verdiği röportajda Forkliftlerde emisyon sistemlerinin iptalinin, ayıplı mal, hukuki sorumluluk ve gelecek nesillere zararı ile ilgili söylememizde önemli konulara vurgu yaptı.

Forklift sektöründe giderek yaygınlaşan ve büyük tehlike arz eden bir durumla karşı karşıya olduğunu belirten Durmuş, “Emisyon sistemleriyle oynanmış, DPF’si (Dizel Partikül Filtresi) iptal edilmiş, AdBlue sistemi devre dışı bırakılmış makineler piyasaya sunuluyor. Bazı satıcılar daha az bakım maliyeti vaadiyle bu sistemleri iptal ederek kullanıcıya ‘avantaj’ sağladığını iddia ediyor. Oysa bu makineler, fabrika çıkışı teknik standartlara uygun olmadığı için ‘ayıplı mal’ statüsündedir ve hukuki yaptırımlara tabi olduğunu” söyledi.

 

DPF ve AdBlue Neden Önemlidir?
Modern forkliftlerde yer alan DPF, EGR ve AdBlue sistemleri, motorlu araçlardan kaynaklanan zehirli gazların doğaya salımını önlemeye yönelik hayati parçalardır. İfadesini kullanan Durmuş, “Bu sistemler sayesinde karbon monoksit, azot oksit gibi insan sağlığına zararlı gazlar minimize edilir. Özellikle kapalı alanlarda çalışan forkliftlerde bu sistemlerin işlevi, doğrudan işçi sağlığını ilgilendiren bir konudur.”

İş Kazaları ve Hukuki Sorumluluk
Emisyon sistemleri devre dışı bırakılmış makineler, kapalı ortamlarda ciddi iş kazalarına yol açabilir. Zehirli gaz solunumu nedeniyle bayılmalar, solunum hastalıkları ve uzun vadeli sağlık problemleri yaşanabilir. Bu tür durumlar meydana geldiğinde makine sahibi ve işveren doğrudan sorumludur ve ağır cezalarla karşılaşabilir. Ayrıca bu makineler, iş güvenliği yönetmeliklerine de açıkça aykırıdır.

Emisyonla Oynamak Sadece Teknik Bir Müdahale Değil, Aynı Zamanda Hukuki ve Ahlaki Bir Sorun
Emisyon sistemleriyle oynamak yalnızca teknik bir müdahale değil; aynı zamanda hukuki, ticari ve ahlaki sorumlulukları da beraberinde getirir. Bu tür müdahalelerle şirin görünmeye çalışan bazı satıcılar, aslında kullanıcıyı uzun vadede çok daha büyük risklerle baş başa bırakmaktadır. Bugün düşük bakım masrafı için yapılan bu tercihler, ileride cezalar, iş kazaları ve itibar kaybı olarak geri döner.

Sektör Olarak Tavrımız Net Olmalı

Bu tür uygulamaların yaygınlaşması yalnızca bireysel bir sorun değil; sektörümüzün geleceğini de tehdit eden bir durumdur. Satıcılar bu tarz makineleri satıştan men etmeli, servis noktaları bu sistemlerin iptaline aracı olmamalıdır. Aksine, sektördeki teknik ekiplerin emisyon sistemlerini doğru şekilde tanıması ve arızalarını çözebilmesi, mesleki gelişim adına önemli bir adımdır.

“Gelecek Nesillere Karşı Sorumluluğumuz” Diyerek Sorumluluk Bilincini Vurguladı
Unutulmamalıdır ki emisyon sistemleri yalnızca bugünü değil; yarını da korur. Hava kirliliğiyle mücadele, iklim değişikliğinin önlenmesi ve çevre dostu üretim anlayışı, sadece bireylerin değil; sektörlerin de sorumluluğundadır. Bugün yapılan bir müdahale, gelecekte çocuklarımızın soluduğu havayı etkileyebilir. Bu nedenle gelecek nesillere karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmeliyiz.

Sonuç olarak: “Forkliftlerde DPF, EGR ve AdBlue gibi emisyon sistemlerinin devre dışı bırakılması; hukuken suç, ticari olarak risk, çevre açısından ise büyük bir tehdittir. Tüm sektör paydaşlarının bu konuda bilinçlenmesi, kendi makinelerinde ve müşterilerine sundukları ürünlerde bu tür uygulamalara karşı tavır alması, hem sektörümüzün saygınlığı hem de insan sağlığı için elzemdir.” dedi.

Devamını oku

Trend olan