Sektörel Gündem
TOBB Brüksel temsilcisi: İkili inşa sürecine girmeliyiz
Türkiye’nin hem deprem bölgesini hem de AB-Türkiye ilişkilerini yeniden inşa etmesi gerektiğini vurgulayan Nuray, “Bu ikili yeniden inşa süreci, eski paradigma üzerine inşa edilmiş olan Türkiye-AB ilişkilerini onarmak ve günün gerçeklerine uygun hale getirmek için bir fırsat olabilir” dedi.

Fikret AYDEMİR
TOBB Brüksel Temsilcisi Haluk Nuray “derin dondurucuda tutulan” Avrupa Birliği – Türkiye ilişkilerini DÜNYA’ya değerlendirdi.
İktisadi Kalkınma Vakfı’ndan (İKV) sonra Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Brüksel Temsilcisi olarak 35 yıldır Brüksel’de görev yapan Hazine kökenli Nuray, 80’in üzerinde “AB Zirvesi” izledi. Bu süre içerisinde 11 AB Daimi Temsilcisi Büyükelçimiz ile birlikte çalışan, Türkiye’den sorumlu 7 AB Komiseri ve 9 AB Komisyonu Türkiye Masası Şefi ile mesai yapan Haluk Nuray ile AB-Türkiye ilişkilerini konuştuk.
“AB’de ‘barış’ demek siyasi suç oldu”
Avrupa Birliği, II. Dünya Savaşı sonrası aslında “bir barış projesi” olarak kuruldu. Ve bugün Avrupa Birliği, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tam ortasında yer alıyor. Bu paradoks çerçevesinde gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsun?
AB’yi öncelikle bir “barış projesi” ve “egemen devletlerin gönüllü işbirliği” modeli olarak görenler açısından tek kelimeyle hayal kırıklığı. İnsan, sınırlarının hemen dibindeki savaşı engelleyemediklerine mi kızmalı yoksa aradan geçen bir yıla ve on binlerce can kaybına rağmen Avrupalı siyasetçilerin barış kelimesini yüksek sesle dillendirememelerine mi bilemiyor.
AB siyasetçileri için “barış” diye haykırmak neredeyse siyasi bir suç işlemek gibi algılanıyor. En çok bunu yadırgıyorum. Hele de bizatihi barış sloganı üzerine inşa edilen Yeşillerin savaş çığırtkanlığında başı çekiyor olmaları anlaşılır gibi değil.
Söylediğin gibi, AB’nin bir savaş makinası olmadığı zaten biliniyordu ama karşı karşıya kaldığı ilk savaş ortamında bu kadar çaresiz kalacağını da düşünmüyordum doğrusu. Umarım AB savaş sona erdikten sonraki süreçte barış ve yeniden inşa deneyimini sahaya yansıtmakta daha becerikli ve aktif olur.
“Son bekletme tarihi var”
Türkiye-AB ilişkilerinin resmine, büyük resmine baktığımız zaman ne veya neleri görüyoruz?
Geçtiğimiz yıl, AB ile ilişkilerin, bir önceki yıla göre daha iyiye doğru gittiğini söylemek mümkün değil. Eğer salt katılım süreci açısından bakarsak geçtiğimiz on iki ayı -en azından resmen halâ içinde bulunduğumuz “adaylık” statüsü açısından- tereddütsüz kayıp yıllar kategorisine kaydedebiliriz.
Aynı değerlendirmeyi son dört, beş yılın tümü için yapabilirim. Bunların tamamını yan yana koyunca da ortaya o bahsettiğiniz büyük resim çıkıyor. Bu büyük resimde AB açısından uygulamada bir “ortak” olmaktan ziyade “giderek uzaklaşan bir komşu” olarak algılandığımızın o kadar çok göstergesi var ki!
Öte yandan, bizim de dış politikada AB’yi artık “vazgeçilmez bir çıpa” ve “içinde yer almak istediğimiz bir yapı” olarak görmediğimizin işaretleri giderek artıyor. Çok yerinde bir benzetme ile son beş yılda AB’ye katılım sürecimiz önce buzdolabına, oradan da derin dondurucuya kaldırıldı. Şu an derin dondurucuda beklemede ama şunu hatırlatmak isterim ki derin dondurucuda tutulan ürünlerin de bir son bekletme -kullanma- tarihi vardır.
“Realist tahminler yapmak çok güç”
Çok bilinmeyenli bir denklem ama bir yıl sonraki AB-Türkiye ilişkileri hakkında sizden sürrealist bir tablo çizmenizi istesem, nasıl bir tablo çıkar karşımıza?
Hem dünyanın hem de ülkemizin çok sayıda -bir kısmı hiç beklenmedik- sorunlarla boğuştuğu ve seçimlerin yaklaştığı bir zaman diliminde geleceğe dönük -sürrealist demiş olsanız dahibir tahmin yapmak çok riskli. Aslında sürrealist tablo tanımını da yerinde kullandınız, çünkü realist tahminler yapmanın çok güç olduğu bir zaman dilimindeyiz.
Yine de elimizdeki somut verileri yan yana dizerek bazı genel değerlendirmeler yapılabilir. Elimizdeki birinci kesin olgu “deprem.” Yıktı ve bitti ama etkilerini onarmak yıllar alacak. Türkiye şu an dünya tarihinde az görülmüş bir doğal afetin enkazını kaldırıp, bölgeyi ve yıkılan (ve yeni bir afette yıkılma olasılığı yüksek) binalar ve altyapının yeniden inşa edilmesi yükü ile karşı karşıya.
Bu yük hem maddi hem manevi ve hem de çok ağır ve yüksek maliyetli. İkinci kesin olgu ise -şu an kesin tarihini bilmiyoruz ama- yaklaşan “seçimler.” Seçim sonucu ne olursa olsun, yakın gelecekte yönetimi üstlenecek olanlar sadece yıkılan binaları değil, yıpranan kurumları da yeniden onarmak veya inşa etmek zorunluluğu ile karşı karşıya kalacaklar.
“AB Reform Paketleri çıkarırdık, yine yaparız”
İşte bu ikili yeniden inşa süreci, eski paradigma üzerine inşa edilmiş olan Türkiye-AB ilişkilerini onarmak ve günün gerçeklerine uygun hale getirmek için bir fırsat olabilir.
Eğer o noktada Türkiye, AB ilişkilerini derin dondurucudan çıkarma konusunda bir irade beyan eder ve bunun gereklerini yerine getirmeye başlarsa AB’nin buna olumlu karşılık vereceğini düşünüyorum. Gerekleri derken de 2000’li yılların ortalarında yapılanlara benzer bir AB reformları hamlesini kastediyorum. Bu ikili yeniden inşa sürecini biraz açar mısın?
Türkiye’de -deprem bölgesi başta olmak üzere- bina ve kurumların yeniden inşa edilmesi ve AB-Türkiye ilişkilerinde “yeniden reform” hamlesi nedir? Kastettiğim kısaca şu: İlişkilerin derin dondurucuda bekletildiği dönemde hem AB hem Türkiye hem de dışımızdaki dünya değişti.
Bu noktadan sonra eğer AB ilişkileri yeniden ayağa kaldırmak istiyorsak ilk bulmamız gereken yeni yapının üzerinde yükseleceği sağlam bir zemin. Seksenli yılların başında da benzer bir durumla karşı karşıyaydık. O zaman zemin olarak askıda bekleyen Gümrük Birliği’nin (GB) canlandırılmasını kullanmıştık.
Ama artık ne Gümrük Birliği ne de Ortaklık Antlaşması bu görevi yerine getiremez. Biri 54, diğeri 60 yaşındaki iki hukuki metin de günümüzün ihtiyaçlarına cevap veremeyecek kadar eskidi. Oysa bugün Türkiye bir yeniden inşa (binalar ve alt yapı) ve yeniden kurgulama (kurumlar) ihtiyacı içinde.
AB ise yeryüzünde bu iki konuda da en deneyimli ve başarılı örnek. Yani ihtiyaç ortada. Cevap da hemen dibimizde. Eğer bu kâğıt üzerinde çok münasip duran paylaşım için ortak bir siyasi irade ortaya çıkarsa, onun ilişkileri canlandırmak için en uygun zemin olacağını düşünüyorum.
Bu zemin üzerinde gerçekleşecek değişiklikler ise haliyle reform hamleleri olacaktır. Bunların da neleri içereceğini biliyoruz. Ben “yeniden reform” vurgusunu “yeniden” kelimesi üzerine yapmak istemiyorum. Hatırlarsın, 2004-2009 yılları arasında AB Reform Paketleri çıkarırdık. O zaman yapmıştık, yine yapabiliriz.
Sektörel Gündem
SAHİMDER İş- Mak Fest 2025 Sakarya’da Kapılarını Açtı

15 – 18 mayıs tarihleri arasında kapıları açık olacak olan SAHİMDER İş- Mak Fest 2025, Serdivan AVM karşında eşsiz bir törenle başladı. Sektörün önde gelen markalarını bir araya getirdi.
Sakarya Hafriyatçılar ve İs Makinaları Derneği (SAHİMDER) öncülüğünde hayata geçirilen İş – Mak Fest 2025, sektörde önemli bir adım atarak ağır iş makineleri dünyasını Sakarya’da bir araya getirdi. Sanayi ve teknoloji alanında dikkat çeken etkinlik, büyük bir katlımla başladı. Açılışta, Serdivan ve Erenler Belediye başkanları ile sivil toplum temsilcileri hazır bulundu. Katılımcılar, festivalin şehir ve ülke ekonomisi açısından taşıdığı öneme vurgu yaptı. Vinçlerden ekskavatörlere, kaldırma sistemlerinden inovatif platform çözümlerine kadar birçok ürünün sergilendiği alanda ziyaretçiler, sektörel gelişmeleri yakından takip etme fırsatı yakaladı.
Açılış Hep Birlikte Yapıldı
Etkinliğin açılış kurdelesi; Serdivan Belediye Başkanı Osman Çelik, Erenler Belediye Başkanı Şenol Dinç, 15 Temmuz Milli irade Derneği Genel Başkan Vekili Yunus Özçelik, SAHİMDER Başkanı Can Akova, SAHİMDER yöneticileri ve katılımcı firma temsilcileri tarafınca birlikte kesildi. İş makineleri dünyasının kalbi bu hafta Sakarya’da atıyor. Ekskavatörlerden vinç sistemlerine, platform çözümlerinden kaldırma ve taşıma ekipmanlarına kadar çok sayıda ürün, etkinlik alanında ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor. Katılımcılar, firmaların sahada sergilediği ürünleri yakından inceleme ve avantajlı tanıtım kampanyalarından faydalanma şansı yakalıyor.
SAHİMDER Başkanı Can Akova “Hedefimiz, Bu Organizasyonu Geleneksel Hale Getirmek ve Her Yıl Daha Da Büyütmek. ” Açılışta konuşan SAHİMDER Başkanı Can Akova, “Bu yıl Sakarya’da sektörel anlamda önemli bir adım attık. Türkiye’nin dört bir yanından iş makinaları temsilcilerini bir araya getirdik. Hedefimiz, bu organizasyonu geleneksel hale getirmek ve her yıl daha da büyütmek.
Destek veren tüm kurumlara ve firmalara teşekkür ediyorum” dedi.
İş-Mak Fest 2025, 15-18 Mayıs tarihleri arasında her gün 10.00-19.00 saatlerinde ziyarete açık olacak.
Sektörel Gündem
Manliftlerde Lityum Akü Dönemi: Avantajlar ve Dezavantajlar

Günümüzde inşaat, bakım ve lojistik sektörlerinde yaygın olarak kullanılan personel yükseltici platformlar (makaslı platformlar, eklemli platformlar, dikey platformlar vb.), teknolojik gelişmelerle birlikte daha verimli ve sürdürülebilir hale geliyor. Bu dönüşümün en önemli parçalarından biri ise lityum iyon (Li-ion) akü teknolojisi.
Geleneksel kurşun-asit akülere kıyasla daha uzun ömürlü, hızlı şarj olabilen ve bakım gerektirmeyen lityum aküler, birçok platform üreticisi tarafından tercih edilmeye başlandı. Sektörde bu teknolojiyi benimseyen firmalar arasında Trojan Battery ve Anko Enerji gibi önemli üreticiler yer alıyor. Özellikle Anko Enerji, manlift sistemleri için lityum akü dönüşüm ve enerji çözümleri sunarak işletmelere verimlilik ve maliyet avantajı sağlıyor.
Ancak lityum akülerin avantajları kadar, dikkate alınması gereken bazı dezavantajları da bulunuyor. İşte personel yükseltici platformlarda lityum akü kullanımının öne çıkan artıları ve eksileri:
Lityum Akülerin Avantajları
1. Daha Uzun Ömür
Lityum aküler, kurşun-asit akülere kıyasla 3 ila 5 kat daha uzun ömürlüdür. Ortalama 2.000 ila 5.000 şarj döngüsü sunarak, işletmeler için daha az değiştirme maliyeti anlamına gelir.
2. Daha Hızlı Şarj Süreleri
Lityum aküler, geleneksel akülere kıyasla çok daha kısa sürede şarj olur. Bu özellik, platformların daha kısa sürede kullanıma hazır hale gelmesini sağlayarak iş verimliliğini artırır.
3. Kısa Süreli Şarj İmkanı
Kurşun-asit aküler, tam şarj olmadan kullanıldığında ömürlerini kısaltabilir. Ancak lityum aküler bu sorunu yaşamaz. Örneğin, 1 saatlik öğle molasında bile şarj edilebilir ve kullanım ömrüne zarar vermeden çalışmaya devam edebilir.
4. Daha Hafif ve Kompakt Yapı
Lityum aküler, aynı kapasitedeki kurşun-asit akülere göre daha hafiftir. Bu da personel yükseltici platformların taşınmasını ve manevra kabiliyetini artırır.
5. Bakım Gerektirmeyen Kullanım
Lityum aküler, su ekleme veya düzenli bakım gerektirmez. Bu özellik, bakım maliyetlerini ve iş gücü ihtiyacını azaltarak işletmelere büyük avantaj sağlar.
6. Çevre Dostu Teknoloji
Kurşun içermeyen yapıları sayesinde çevreye daha az zarar verir ve geri dönüştürülebilir malzemeler içerir. Bu da işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlar.
Lityum Akülerin Dezavantajları
1. Yüksek Maliyet
Lityum akülerin başlangıç maliyeti, kurşun-asit akülere göre daha yüksektir. Ancak uzun vadede daha uzun ömür, düşük bakım gereksinimi ve enerji tasarrufu sayesinde bu maliyet dengelenebilir.
2. Soğuk Havalarda Performans Kaybı
Düşük sıcaklıklarda, lityum akülerin şarj alma süresi uzayabilir ve performans kaybı yaşanabilir. Soğuk hava koşullarında verimliliği koruyabilmek için özel ısıtma sistemleri gerekebilir.
3. Yangın Riski
Lityum iyon aküler, delinme veya aşırı ısınma durumunda yangın riski taşıyabilir. Ancak günümüzde gelişmiş güvenlik sistemleri sayesinde bu risk büyük ölçüde minimize edilmiştir.
Lityum Akülerle Geleceğe Yatırım
Sektörde lityum akü kullanımı giderek yaygınlaşırken, daha uzun ömür, yüksek verimlilik ve çevre dostu yapısıyla işletmeler için cazip bir alternatif haline gelmiştir. Ancak yüksek yatırım maliyeti ve soğuk hava koşullarındaki performans düşüşü gibi dezavantajları göz önünde bulundurulmalıdır.
Lityum akü teknolojisi, uzun vadede hem maliyet hem de operasyonel verimlilik açısından önemli kazançlar sunarak personel yükseltici platformlarda yeni bir dönem başlatıyor.
Lityum akülerle donatılmış platform üreticilerinin sunduğu çözümler ve toplam sahip olma maliyetleri değerlendirilerek doğru yatırım kararları alınabilir.
Sektörel Gündem
Sanatın Gücü, Çocukların Hayal Gücü: İstanbul Vinç Resim Yarışması

İstanbul Vinç, yalnızca sektörel çözümler sunmakla kalmayıp topluma değer katan projelere imza atıyor. Bu yıl ilk kez düzenlenen çocuk resim yarışması, genç yeteneklerin hayal gücüne dokunarak sanata olan ilgilerini artırmayı ve özgün bakış açılarını desteklemeyi hedefledi. Yarışmanın teması “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” olarak belirlendi.
Yarışmaya Katılım ve Çalışmalar
Türkiye genelindeki tüm İstanbul Vinç şubelerinden katılım sağlanan yarışmada, çalışanların çocukları kendi gözlerinden İstanbul Vinç’i resmetti. Katılımcılar arasında, gökyüzüne yükselen makineler ve güvenli çalışma ortamlarını yansıtan çeşitli eserler dikkat çekti. Her bir çalışma, şirketin birlikteliğini pekiştirirken çocukların hayal gücünü ortaya koydu.
Jüri Değerlendirmesi ve Kazananlar
Jüri üyeleri, eserleri yaratıcılık, teknik uygulama ve temaya uygunluk kriterlerine göre titizlikle değerlendirdi. Kazananlar şu şekilde belirlendi:
Eyüp Kaan Deveci: İstanbul Vinçi rengarenk hayal dünyasında başarılı bir şekilde konumlandırdı.
Ebrar Duru Kaya: “İstanbul Vinç Güvenle Yükseliyor” temasını yansıtan çalışması büyük beğeni topladı.
Ebubekir Gümüş: İstanbul’un detaylarına öncelik veren çalışması ile fark yarattı.
İstanbul Vinç Pazarlama Müdürü Işıl Bilgin, sosyal medya üzerinden yaptığı değerlendirmede, yarışmanın hem çocuklarımızın sanat yeteneklerini ortaya çıkarmada hem de şirket içindeki birlikteliği güçlendirmede önemli bir rol oynadığını vurguladı. Bilgin, “Bu yarışma, geleceğimizin sanatçılarına ve liderlerine ilham veren, sosyal sorumluluk bilincimizi pekiştiren anlamlı bir adım. Çocuklarımızın hayal gücünü desteklemek, İstanbul Vinç ailesi olarak en büyük gurur kaynağımız” ifadelerini kullandı.
Sosyal Sorumluluk ve Gelecek Vizyonu
Yarışma, İstanbul Vinç ailesinin bir parçası olan çalışanların ve ailelerinin katılımıyla, şirket içindeki birlikteliği ve sosyal sorumluluğu pekiştirdi. Her katılımcının emeğine verilen değeri göstermek amacıyla tüm çocuklara D&R hediye kartları takdim edildi. Şirket, bu etkinliği önümüzdeki yıllarda geleneksel bir hale getirerek, sanatı, yaratıcılığı ve çocukların gelişimini desteklemeye devam etmeyi planlıyor.
Sanat, hayal gücüyle yükseklere ulaşır. İstanbul Vinç, sadece makinelerini değil, çocukların hayallerini de geleceğe taşıma misyonunu gururla sürdürüyor.
-
1 Konu 1 Konuk4 yıl önce
Sarılar Group’un Genç Yöneticisi Hanifi Gürbüz: Yatırım Odaklıyız, Covid-19 Sürecinde Bile Çalışmalarımız Devam Ediyor…!
-
Özel Haber3 yıl önce
ELFATEK’TEN AKİBA
-
Ağır Yük Taşıma Araçları4 yıl önce
GEMLİK AKTAŞ-1 LOJİSTİK’İN GURUR GÜNÜ
-
Özel Haber4 yıl önce
HASANKEYF’TEKİ TARİHİ TAŞIYAN ÇABA MİSNAK, DÜNYADA YAPILAMAYANI YAPARAK HEM TARİHİ TAŞIDI HEM DE TARİHE GEÇTİ
-
Son Dakika4 yıl önce
Hareket Turquality ile Globaldeki Gücüne Güç Katacak
-
Özel Haber4 yıl önce
Salih Kodaman: Müşteriye verdiğimiz güven, bizim en büyük farkımız
-
Son Dakika4 yıl önce
Düzce eşrafından Sadettin Kayışoğlu vefat etti.
-
Son Dakika3 yıl önce
Devrilen forkliftin altında kalan operatör can verdi